09 Eylül 2021

İklim kriziyle yüzleşme

Haftalarca süren orman yangınları tam bitti derken gelen sel felaketleri herkesin yüreğini ağzına getirdi ve yeni tartışmalara yol açtı. Bu afetlerdeki insan payının gündeme geldiği sıralarda yine ihmal, koruyucu çalışmalar yapmama gibi unsurlar öne çıktı. Ancak uzmanlar tarafından dikkat çekilen en önemli etkenlerden biri iklim krizi oldu. Küresel ısınma, radikal önlemlerle azaltılamazsa önümüzdeki yıllarda bu afetler ne yazık ki sıradanlaşacak gibi görünüyor.
 
​​“Yaklaşık 85 bin futbol sahası büyüklüğünde alan yandı.” Bu tespit, yangınların tahribatını uydu aracılığıyla görüntüleyen İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uydu Haberleşme ve Uzaktan Algılama Uygulama ve Araştırma Merkezi’ne (UHUZAM) ait. Merkezin 13 Ağustos tarihinde yaptığı basın açıklamasında en fazla Manavgat ve Muğla bölgelerine zarar veren yangınlarda yaklaşık 60 bin hektarlık bölgenin yanmış olduğu belirtildi. İki hafta yoğun olarak süren yangınlar silsilesi özellikle güney ve güneybatı bölgelerini etkiledi. 53 ilde çıkan 270 orman yangınından sonra herkes yangınların sebeplerini, müdahale yöntemlerini ve bundan sonra önlemeye dair yapılabilecekleri tartışmaya başladı.
 
Yangınlarda insan etkisi
Yangınlarda öne çıkan ana etken kuşkusuz insan etkisi. Elektrik hatları, orman yakınlarındaki turizm faaliyetleri, piknik ateşleri, sigara izmaritleri gibi pek çok yangın başlatıcı faktör bu kapsamda yer alıyor. Orman yangınlarının çıkmasında yanıcı madde, oksijen ve ateşin bir araya geldiğini hatırlatan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, bunlardan ilk ikisinin ormanda zaten doğal olarak bulunduğunu, geriye sadece ateş kaldığını belirtiyor.
 
Orman Genel Müdürlüğü (OGM) verilerine göre son 25 yıldaki yangınların yüzde 89’unun ihmal veya kaza ile başladığını, az da olsa bir kısmının da kasıtlı çıkarıldığını anlatan Tolunay, özetle ormana ateşi götürenin insan olduğunu ifade ediyor. Yangınların artış gösterdiğine dikkat çeken Tolunay, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Diğer yandan 1990’lı ve 2000’li yıllarda yıllık ortalama 2 bin civarında yangın çıkarken, 2010’lu yıllarda bu sayının 2 bin 600’ün üzerine çıktığı görülüyor. 2020 yılında ise 3 bin 399 ormanı yangını çıkmış. Son 10-15 yıla baktığımızda ormana komşu yerleşimlerin arttığı ve OGM tarafından orman alanlarında çok sayıda ormancılık dışı uygulamaya da izin verildiğini görüyoruz. Sadece son dokuz yılda 52 bin izin verilmiş. Bu verilen izinler nedeniyle örneğin elektrik nakil hatları ve çöplüklerden yangınlar çıkabiliyor.”
 
“Ormanların kesintisiz olması da bir sebep”

Bazı uzmanların yangınların sebepleri üzerine yaptığı yorumlar da farklı bakış açıları sunuyor. Örneğin, ormanların arada hiçbir bölünme olmadan çok büyük alanlara yayılması, yangınların da büyük olmasına ve çok geniş alanları etkilemesine yol açıyor. Bu argümana dikkat çeken isimlerden biri de Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu.
 
Yangın ekoloğu olan Tavşanoğlu, şu değerlendirmelerde bulunuyor: “Akdeniz Havzası’nda son yıllarda büyük ve söndürülemeyen yangınlar çıkmasının bir diğer sebebi de, insanların kırsal kesimden kentlere göç etmesi ve yapılan ağaçlandırma faaliyetleri nedeniyle ormanların kesintisiz bir hâle bürünmüş olması.”

Tavşanoğlu, yangınların olumsuz etkilerinden bahsederken de şunları söylüyor: “Büyük ve şiddetli yangınlar hem insan yerleşimlerini, ekonomiyi ve yaşamı tehdit ediyor hem de ekosistemleri olumsuz etkiliyor. Köylerde yer alan evcil hayvanlar yaban hayvanları gibi yangından kaçamayıp ölüyor, tarla ve bağlar zarar görüyor. Akdeniz ormanlarında yangınlar biyoçeşitlilik üzerinde genel olarak geliştirici bir etkiye sahip olsa da, büyük ve şiddetli yangınlar toprak erozyonunu ve bitki ölümlerini artırarak tür çeşitliliğine olumsuz etkiler de yapabiliyor.”
 
İklim krizi derinleşiyor
Sadece Türkiye’de değil geçtiğimiz günlerde tüm dünyada ve çevre ülkelerde yaşanan orman yangınları, gezegenin iklimi ve biyoçeşitliliği açısından tehdit oluşturuyor. Uzmanlara göre orman yangınlarındaki artışın makro ölçekteki en önemli nedeni iklim değişikliğinin yol açtığı sıcaklık artışı, yağış ve nemdeki düşüş. Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu, Akdeniz coğrafyası için yangınların doğal ekosistemin bir parçası olduğunu hatırlatarak şunları söylüyor: “Ancak son yıllarda insan faaliyetleri tüm dünyada olduğu gibi bu bölgede de yangın rejimlerini belirgin olarak değiştirdi. İklim değişikliğinin yarattığı aşırı sıcak ve kurak koşullar, yangınların büyümesi için uygun hava durumunu ortaya çıkarıyor.”
 
İklim değişikliğiyle ilgili onlarca yıldır yapılan çalışmaların öngördüğü gibi değişikliğin etkisi, sıcaklıklardaki artıştan ibaret değil. Kuraklık, seller, şiddetli kasırgalar gibi aşırı hava olaylarının sıklığı ve etkisindeki artış, okyanus ve deniz suyu seviyelerinde yükselme, okyanusların asit oranlarındaki artış, buzulların erimesi gibi etkenler sonucunda bitkiler, hayvanlar ve ekosistemlerin yanı sıra insan topluluklarının da ciddi risk altında olduğu, bilinen bir gerçek.
 
Ormansızlaşma ve seller

Yangınlar henüz söndürülememişken Batı Karadeniz’de yaşanan seller iklim kriziyle peş peşe yüzleşmemize neden olan ikinci bir şok dalgası oldu. Tüm Türkiye’yi yeni bir yasa boğan sel felaketleri, iklim değişikliğinin beklenen en önemli sonuçlarından biri olarak kendini gösterdi. Özellikle Sinop, Kastamonu, Bartın ve çevresini etkileyen aşırı yağışlar çarpık yapılaşmayla birleşince bir afete dönüşüp onlarca kişinin ölümüne, yüzlerce kişinin evsiz kalmasına ve büyük miktarda maddi hasara sebep oldu.
 
İklim değişikliğiyle ilgili çalışan uzmanlara göre ormansızlık ve seller arasında da bağlantı var. Orman yangınları artıp topraklar çoraklaştıkça sellerde de artış olacak. 2019 yılında İzmir’de 500 hektar alanı etkileyen yangından sonra 2021 yılı başlarında gerçekleşen sel felaketi, uzmanlar tarafından bu duruma en yakın tarihli örneklerden biri olarak gösteriliyor. Ormansızlaşan alanlarda suları tutacak hiçbir engelin kalmaması, yoğun yağışların dağ ve tepelerden sel gibi inmesine ve arazilerin sular altında kalmasına neden oluyor.
 
IPCC raporu resmi ortaya koyuyor
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) beş yılda bir sunduğu rapor tam da yangın ve sel felaketlerinin ortasında açıklandı. 9 Ağustos’ta yayımlanan 6’ncı Değerlendirme Raporu, küresel ısınmanın insan kaynaklı ve daha önce görülmemiş seviyede olduğuna dikkat çekti. İnsan kaynaklı iklim değişikliği şimdiden dünyanın her bölgesinde birçok aşırı hava ve iklim hareketine yol açıyor. Bilim insanları, atmosfer, okyanuslar ve denizler, buzullar dahil olmak üzere Dünya'nın tüm  iklim sistemlerindeki değişiklikleri düzenli olarak gözlemliyor.
 
Rapora göre, bu değişikliklerin çoğu eşi benzeri görülmemiş seviyede ve bazılarının artışı da devam ediyor. Deniz seviyesinin yükselmesi gibi bazı gelişmeler  “geri döndürülemez” noktaya erişmiş durumda.

Rapor, önümüzdeki on yıllarda 1,5°C derecelik küresel ısınma düzeyini geçme olasılığına ilişkin yeni kestirimler sunuyor. Buna göre, sera gazı salımlarında ani, hızlı ve büyük ölçekli azalmalar olmadıkça, ısınmayı 1,5°C dereceye yakın bir düzeyde hattâ 2°C derecede sınırlandırmak bile ulaşılamaz bir hedef olacak. Rapor, insan etkinliklerinden kaynaklanan sera gazı salımlarının 1850-1900 döneminden bu yana yaklaşık 1,1°C derecelik ısınmadan sorumlu olduğunu gösteriyor ve önümüzdeki 20 yılda ortalama küresel sıcaklığın 1,5°C derece artması ya da bunu aşması bekleniyor.
 
Afetlerin sayısı artabilir
IPCC Raporu, sıcaklık artışının yaşanan ve olası etkilerini bir kez daha göz önüne seriyor. İklim değişikliği su döngüsünü şiddetlendiriyor. Bu, birçok bölgede daha yoğun yağış ve buna bağlı seller ve daha yoğun kuraklık olaylarına yol açıyor. Yağış desenleri de etkileniyor. Yağışların yüksek enlemlerde artması olasılığı yanında subtropiklerin büyük bölümlerinde azalması bekleniyor. Muson yağışlarında bölgeye göre değişiklik gösterecek değişmeler öngörülüyor. Rapora göre kıyı bölgeleri, 21. yüzyıl boyunca deniz seviyesinin sürekli yükselmesine tanık olacak, bu da alçak alanlarda daha sık ve şiddetli kıyı taşkınlarına ve kıyı erozyonuna katkıda bulunacak.
 
Daha önce 100 yılda bir oluşan aşırı deniz seviyesi olayları, bu yüzyılın sonunda her yıl gerçekleşebilir. Daha fazla ısınmanın, permafrost erimesini ve mevsimsel kar örtüsünün kaybını, buzulların ve buz kalkanlarının erimesini ve Arktik deniz buzunun yok olmasını artıracağı tahmin ediliyor. Denizlerde daha sık ısı dalgaları, okyanus asitlenmesi ve azalan oksijen seviyelerini içermek üzere, okyanus ekosistemlerini ve insanları etkileyen okyanus değişiklikleri  bu yüzyılın geri kalanında sürecek. Şehirlerde yoğun yağış olaylarından kaynaklanan su baskınları ve kıyı kentlerinde deniz seviyesinin yükselmesi gibi iklim değişikliğinin bazı yönleri şiddetlenebilir.
 
Ancak IPCC uzmanları, iklim değişikliğini sınırlamak için hâlâ zaman olduğunu söylüyor. Karbondioksit (CO2) ve diğer sera etkisi yapan gazların salımlarında güçlü ve sürekli azalmanın, hava kalitesini hızla iyileştirebileceği ve 20 ila 30 yıl içinde küresel sıcaklıkların dengelenebileceği ifade ediliyor.
 
Haberin tamamına Bizden Haberler dergisinin yeni sayısından ulaşabilirsiniz.