04 Haziran 2021

Türk futbolunda iz bırakmış yabancı teknik direktörler

Meşin yuvarlağa olan aşkını bir ömre sığdıramamış pek çok yabancı teknik direktör geldi geçti bu ülkenin yeşil sahalarından. Ama çok azı taraftarın gönlünde taht kurmayı başardı. İşte benzersiz taktikleriyle rakiplerini bile kendisine hayran bırakan Türk futboluna damgasını vurmuş o teknik direktörler.

Türkiye’de futbol, bir spor dalının çok daha ötesinde anlam içerir. Zira futbol, seyircisi için bir hayat tarzı, yaşam ritüeli ve yeri doldurulamaz bir sosyalleşme fırsatıdır. Böylesine büyük anlamlar içeren bir spor dalı için elbette ki oyuncuları kadar teknik direktörleri de büyük anlam taşır. Çünkü takımın emanet edildiği her hoca ile birlikte geleceğe dönük umutlar tazelenir, beklentiler çeşitlenir. Ancak bu beklentilere çok az sayıda teknik direktör cevap vererek seyircilerin gönlünü kazanmayı başarır. İşte karşınızda Türk futbol tarihine damgasını vurmayı başarmış yabancı teknik direktörler.

Türk futbolunun kaderini değiştiren teknik direktör: Jupp Derwall
Türk futbolu için dönüm noktasıdır diyebileceğimiz önemde bir teknik direktördür Jupp Derwall. Zira Jupp Derwall’in 1984 yılında Galatasaray’a gelişiyle birlikte oyun sistemi ve antrenman teknikleri bakımından çok ciddi bir gelişim kaydeden Türk futbolunun yurt dışındaki imajında da gözle görülür bir değişim kaydedildi. Aslında Jupp Derwall’in futbol yaşamı başarılarla doluydu. İlk büyük turnuvası olma özelliğine sahip 1980 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda onun yönetimindeki Batı Almanya Milli Takımı, büyük bir başarı örneği sergileyerek beş maçın dördünü kazanarak şampiyon oldu. 1982 yılında da dünya ikinciliği unvanına ülkesinin adını yazdırdı. Ancak 1984 yılında Fransa’da düzenlenen Avrupa Futbol Şampiyonası’nda favori gösterilmesine rağmen takımı ilk turda elenince eleştiri oklarının hedefi oldu ve istifa etmeye zorlandı. O andan sonra da Türk futbol seyircisinin kalbinde taht kurmasına neden olacak Türkiye günleri başladı. Aslında Derwall’in Türkiye’ye gelmesi pek çokları için şaşırtıcı bir karardı. Çünkü Galatasaray’ın yanı sıra Bundesliga takımlarından da teklif vardı ve tercihini Galatasaray’dan yana kullanmasını kimse beklemiyordu. Derwall’in Türk seyircisini şaşırtma görevi yalnızca bu karardan ibaret değildi. Sahip olduğu Alman disiplinini Avrupa antrenman teknikleri ve taktikleriyle kusursuz bir şekilde harmanlayarak sahalarda görülmeye alışık olmadığımız bir takım yaratmanın yanında Türk futbolunun da seyrini değiştiren Derwall, Galatasaray’a 1985 yılında Türkiye Kupası, 1987 yılında ise şampiyonluk kazandırdı. Kendisinden sonra gelen ve “Derwall benim hocam değil, okulumdu” diyen Mustafa Denizli ve Fatih Terim de Derwall’den eğitim alma şansını yakaladı. 2007 yılında geçirdiği bir kalp krizi sonrasında hayata gözlerini yuman Jupp Derwall, bugün gelmiş geçmiş en iyi teknik direktörler denilince ilk akla gelen isimlerden biri olmaya devam ediyor. Galatasaray’ın Florya Metin Oktay Tesisleri’nin bir sahasına “Jupp Derwall Antrenman Sahası" ismini vermesi de ona olan sevginin bir göstergesi.

Beşiktaş’a çağının ötesinde futbol oynatan adam: Gordon Milne
Oyunculuğuyla İngiliz futbolunda iz bırakan Gordon Milne, teknik direktörlüğünü yaptığı Beşiktaş’ta ise zamanın çok ötesinde bir futbol oynatarak adını siyah beyazlıların tarihine yazdırdı. Oyuncularıyla kurduğu samimi, dostane ve güvene dayalı ilişki,  uyguladığı sıra dışı antrenman programları ve taktiklerin de katkılarıyla 1988-89 sezonunda siyah beyazlılara Türkiye Kupası ve Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı da kazandırdı. Milne bununla da yetinmedi. 1991-1992 sezonunda Beşiktaş'ın namağlup şampiyon yaparak bir ilke imzasını attı. Onun yaşamı adeta futbola adanmıştı. Beşiktaş’ta da bu felsefeyle çalıştı. Daha sonra Bursaspor ve Trabzonspor’un da teknik adamlığını yapan Milne için Beşiktaş’ta geçen günleri bambaşkaydı. Öyle ki aradan geçen uzun yıllara rağmen “Beşiktaş'ın başında çıktığım her maç çok özeldi. O günler tam bir peri masalı gibiydi” diyecek kadar.

Görev yaptığı iki takımda da şampiyonluğa adını yazdıran Alman: Christoph Daum
Fenerbahçe, Beşiktaş ve Bursaspor gibi oldukça önemli takımlarda hocalık yapan Christoph Daum, Almanya ve Avusturya’nın yanı sıra Türkiye’de görev yaptığı iki takımda da şampiyonluk sevicini yaşamış bir teknik direktör. Türkiye’deki kariyerine Gordon Milne’den boşalan koltuğu devralarak Beşiktaş’ta merhaba diyen Daum, takımın başına geçtiğinde Beşiktaş grubun 5. sırasındayken büyük bir başarı örneği sergileyerek önce Türkiye Kupası'nı, ardından da Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kazanarak 1993-1994 sezonu tamamladı.1994-1995 sezonunda ise lig şampiyonluğu elde etti. 1995-1996 sezonunun bitimine 2 maç kala istifa eden Daum, ülkesine döndü. Orada aradığını bulamayan Daum’un Beşiktaş ile yolları 2001-2002 yıllarında yeniden kesişti. Ancak beklenilen performansı gösteremeyerek ne yazık ki sezon sonunda siyah beyazlı takıma veda etmek zorunda kalarak yeniden ülkesine döndü. Tarihler 2003 yılını gösterdiğinde bu kez Fenerbahçe’nin başına geçmek için Türkiye’deydi. Gidişi suskun olan Daum’un dönüşü muhteşemdi. Lige kötü bir başlangıç yapan Fenerbahçe, Daum’un isabetli stratejileri sayesinde 2003-2004 ve 2004-2005 sezonunda lig şampiyonluğu yaşadı. Daum, bununla da yetinmeyerek 2009 yılında TFF Süper Kupa şampiyonluğuna da Fenerbahçe’nin adını yazdırdı.

Şampiyonlar Ligi tarihinin en yaşlı teknik direktörü: Mircea Lucescu
Başarılı bir futbol kariyerine sahip olan Mircea Lucescu, Şahtar Donetsk’e UEFA Kupası’nı kazandırmış, Türkiye’de ise iki farklı takımda art arda iki yıl şampiyonluk kupasını hava kaldırmayı başarmış bir isim. Mircea Lucescu’nun Türkiye ile yolunun kesişmesi Fatih Terim’in İtalya’dan aldığı teklife olumlu yanıt vermesiyle başladı. Terim’den boşalan koltuğa oturan Lucescu, Galatasaray'a 2000 yılında UEFA Süper Kupa'yı kazandırdı. Lucescu, bununla da yetinmeyerek sarı kırmızılı takıma UEFA Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynattı ve 2001-2002 sezonunda takımına lig şampiyonluğu da yaşatarak kupayı havaya kaldırmalarını sağladı. Bunun yanında Lucescu, kariyerinin ilk Avrupa Kupası'nı da Galatasaray'la kazandı.
 
2002 yılında Galatasaray yöneticileri eski teknik direktörleri olan Fatih Terim'i tekrar takımın başına çağırınca Mircea Lucescu'nun da görevine böylece son verilmiş olundu. Bunun üzerine 100. yılını kutlayan Beşiktaş’ın teknik direktörü oldu. Aynı sezon da Beşiktaş’ın şampiyon olmasını sağladı. Onun yönetimindeki siyah beyazlı takım tarihi boyunca en büyük başarıları olarak adlandırılan UEFA Kupası çeyrek finaline çıkmayı başardı. Hâlihazırda Dinamo Kiev’de teknik direktörlük görevini sürdüren Lucescu, Dinamo Kiev’den önce 12 yıl boyunca çalıştırdığı Shahktar Donetsk’e 8 kez şampiyonluk kazandırmıştı. Lucescu, 2008-2009 sezonunda ise Shakhtar Donetsk'in başında UEFA Kupası zaferi elde etti. Lucescu, Shakhtar Donetsk’in başındayken keşfettiği yeni yetenekleri parlatarak daha sonra diğer takımlara satmasıyla kulübünün hatırı sayılır bir gelir elde etmesine de önayak oldu. Futbol oyunculuğunun yanı sıra teknik direktörlük kariyeri de başarılarla dolu olan Lucescu, Romanya ve Ukrayna'da birçok kez yılın teknik direktörü ödülüne layık görüldü. Lucescu, çalıştırdığı 7 takımda şampiyonluk sevinci yaşadı.