17 Mart 2022

Derin tarihiyle bir doğu masalı: Şanlıurfa

İnsanlık mirasının beşiği olan, efsaneleri, sıra geceleri, çarşıları, lezzetleri ile kültürlerin görkemli durağı, kendine has şehir Şanlıurfa…

Güneydoğu Anadolu’nun mistik lokasyonlarından biri olan, binlerce yıllık tarihi ve sayısız medeniyeti bağrında taşımış olan Şanlıurfa, bir güneydoğu gezisinde tarih ve kültür keşiflerini seven gezginler için olmazsa olmaz rotalardan.

Şanlıurfa’ya vardığınız andan itibaren bu şehrin diğer Anadolu şehirlerinden farklı bir gizemi, mistisizmi barındırdığını hissetmeye başlayacaksınız. Nemrud, İbrahim peygamber, Ayn Zeliha gibi pek çok efsaneyi dünden bugüne yaşatmış olan Şanlıurfa bu mistik yanını şüphesiz insanlık tarihinin en eski duraklarından biri olmasına borçlu. Yüzyılımızın insanlık tarihine dair en önemli keşiflerinden biri olan, 12 bin yıl öncesine ait bir tapınma alanı olarak gün yüzüne çıkan Göbeklitepe, derin bir kültürel yapıyı gözler önüne seren Harran, efsanelerle suyun gizemini buluşturan Balıklıgöl ve daha pek çok durak bu şehirde keşfetme duygusunun bir an olsun azalmamasına, aksine her bir rotada katlanarak artmasına sebep olacaktır. 

Şehrin derin tarihine doğru göz attığımızda, özellikle Göbeklitepe’deki arkeolojik bulgular, buradaki tarihin bugünden yaklaşık 12 bin yıl öncesine uzandığını göstermektedir. Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Roma ve Bizans medeniyetlerine ev sahipliği yapan şehrin ilk isimlerinden birinin de MÖ 323-63 yılları arasında bölgede hüküm süren Seleukos İmparatorluğu döneminde “suyu bol” anlamına gelen Edessa olduğu bilinmektedir. Tarihî ilçelerinden biri olan ve konik evleriyle bilinen Harran’ın ismi ise MÖ 2000 yıllarındaki çivi yazılı tabletlerde geçtiği bilgisine ulaşılmıştır. Buğday tarımının yapıldığı ilk yerlerden biri olarak kabul gören, Nuh tufanından sonra kurulan ilk şehirlerden biri olduğu söylenen Şanlıurfa, aslında her bir noktasında derin bir tarihî mirası ve efsaneleri keşfetmenin mümkün olduğu yerlerden.

Halfeti - Birecik
Bir Şanlıurfa gezisinin olmazsa olmaz duraklarından biri de, Birecik Barajı yapılınca Fırat Nehri’nin suları altında kalan saklı şehir ve Güneydoğu Anadolu’daki ilk yavaş şehir (cittaslow) olan Halfeti. Asurlular tarafından kuruluşu MÖ 800’lü yıllara dayanan Halfeti’yi tekne turlarıyla gezebilir, suların kıyısında yarısı su altında yarısı dışarıda evleri, yalnızca minaresi suyun üzerinde kalmış olan camiyi ve bölgeye özgü karagül çiçeğini görebilirsiniz.

Halfeti gezinize eşlik edebilecek bir diğer nokta da Birecik olmalı. Dünya üzerinde nesilleri tükenme tehlikesi altında olan, korumaya alınmış kelaynak kuşlarının evi olan Birecik, kendine has rengi pembeye çalan kabuklu fıstıklarıyla da özel bir lokasyon.

Balıklıgöl - Halil-ül Rahman
Şehri keşfederken görülmesi gereken rotaların pek çoğu da şehrin kadim tarihine ışık tutan noktalar. Örneğin Şanlıurfa denince akla gelen ilk rotalardan biri olan Balıklıgöl, İbrahim peygamber ve Nemrud’un efsanesiyle bilinmektedir. Efsane odur ki; İbrahim peygamber putperestliğe karşı çıkarken Kral Nemrud onu cezalandırır ve odunların yığıldığı bir ateşin içine atar. Tam atıldığı sırada alevler suya, odunlar ise balığa dönüşür. Bugünkü Balıklıgöl’ün suyunu ve balıklarını oluşturduğuna inanılan bu efsane sebebiyle de Balıklıgöl kutsal sayılan yerlerden biridir.

Balıklıgöl’ün hemen yanında konumlanan, aynı efsanenin bir diğer parçasını oluşturan Ayn-Zeliha gölü konumlanmaktadır. İbrahim peygamberi seven, Kral Nemrud’un kızı Zeliha, İbrahim’in ardından kendini ateşe atar ve bu göl oluşur. Burada ilgi çekici bir ritüel de hâlâ devam etmektedir. Zeliha, diğer balıkların arasında bir beyaz balığa dönüşmüştür ve bu beyaz balığı temiz kalpli insanlar görebilir, gördüklerinde ise o an ne dilerlerse gerçek olacaktır.

Şanlıurfa Kalesi
Tarihi kesin olarak bilinmese de MÖ 2000’li yıllarda yapıldığı tahmin edilen Şanlıurfa Kalesi, şehrin bir diğer sembolü. İbrahim peygamberin bu kale üzerindeki iki sur arasından ateşe atıldığına inanılıyor. Kale üzerinde Bizanas, Seleukos ve İslam medeniyetlerine dair pek çok kalıntı ve kitabe gibi önemli örnekler bulunmakta.   

Harran
Günümüzde Şanlıurfa’ya olan büyük ilginin kaynağı Göbeklitepe buluntuları olsa da yüzyıllardır bu coğrafyanın gizemini bugüne taşımış Harran da en az Göbeklitepe kadar hatta kimilerince daha da etkileyici bulunabilecek bir lokasyon. Şehir merkezinin 45 km güneydoğusunda, Harran Ovası’nın merkezinde yer alan Harran, Pagan inanışın önemli kentlerinden biri olarak tarih sahnesindeki yerini alıyor. Aramiler, Asurlar, Medler, Keldaniler ve daha pek çok medeniyeti ağırlayan Harran’ın, dünya üzerinde kurulan ilk üniversiteye ev sahipliği yapması da bilim alanında geçmişte ne kadar önemli bir yer kapladığını gösteriyor.

Gelelim o meşhur Harran evlerine. Harran’a dair en çok bilinen ve fotoğraflarda muhakkak karşılaşılacak kümbet evler Harran’ın tarihî mimarisini gözler önüne seriyor. Coğrafyanın kuraklığına uyum sağlayan, yazların sıcağına karşı serin, kışların sert soğuğuna karşı sıcak olabilen, üst üste bindirme tekniğiyle inşa edilmiş bu konik yapılar, tarih ve mimarinin birlikte yarattıkları bir görkemi ve gizemi hissetmeyi sağlıyor. Yapıların çatıları 4-5 metrelik bir yüksekliğe sahip ve yan yana dizili evler arasında geçişler bulunuyor. Bölgeye vardığınız andaki manzara ise gerçeküstü bir dünyayı keşfediyormuşsunuz hissi yaratıyor.

Ayrıca Harran’da meşhur kümbet evlerden sonra çok fazla bilinmeyen köyleri keşfetmeye çıkmak en iyi plan olacaktır. Merkeze nazaran çok daha otantik bir yapıda gündelik hayatın devam ettiği köylerde, bölgenin kültürüne, tarihine ve bugünkü yaşayış biçimlerine çok daha net bir biçimde, doğrudan yerel halkın kaynaklığı ve rehberliğiyle tanıklık edebilirsiniz. Köyleri gezerken Harran ilçe sınırına doğru yaklaştığınızda ise Roma döneminde inşa edildiği düşünülen, çevre köylerdeki tarihî yapıların taşlarının buradan alındığı söylenen Bazda Mağaraları bir diğer keşif noktası olarak ilginizi çekebilir.

Şanlıurfa, oldukça köklü bir tarihe sahip olduğu için saymakla bitmeyecek kültürel, tarihî hazinenin evi diyebiliriz. Tarihî keşiflerin yanı sıra renkli bir kültüre adım atmak için Gümrük Han’da menengeç kahvesi yahut çay içmeyi, şehre has “şıllık” tatlısından ve patlıcan kebabından yemeyi, bir sıra gecesine katılmayı ve çarşılarında binbir rengiyle parıldayan kumaşları keşfetmeyi ihmal etmeyin.