23 Ocak 2020

Mitoloji, savaş ve kardeşlikle harmanlanmış topraklar

Yüzyıllar boyunca kanlı savaşlara ve gözyaşlarına tanık olmuş Çanakkale, tanrıların dağı olarak adlandırılan İda Dağı (Kazdağı), ünlü filozof Aristo'ya ev sahipliği yapan Assos’u, eşsiz güzellikteki Gökçeada ve Bozcaada’sıyla tarih, doğa ve mitolojiyi keşfe çıkanlar için iyi bir seçenek oluşturuyor.

 
Yerleşim tarihi milattan önce 3 binli yıllara dayanan Çanakkale’nin adı bir zamanlar birbirlerine düşman olan iki ulusun evlatlarını topraklarında kucaklamış bir kent olarak günümüzde barış ve kardeşlikle anılıyor.

Çanakkale denildiğinde ilk akla gelen ve hatta filmlere bile konu olan Truva, Homeros sayesinde zekânın hırsla yoğrulduğu bir savaş olarak tarih sayfalarında kendisine yer bulmuştur. Homeros’un İlyada Destanı’nda Truva ölümsüzleştirilmiş ve bu sayede dünyada tanınan bir yer olma şansını yakalamıştır. Bu destana göre; Truva Kralı Priamos'un oğlu Paris, Afrodit'in kendisine vaat ettiği Helena'yı almak ister. Afrodit'in tavsiyesi üzerine gemiye binip, Amyklai'ye gelir. Burada Menelaos'un sarayına kabul edilir. Fakat Menelaos'un sarayda olmaması üzerine Helena, kocasının yerine konukları karşılar. Bu ilk görüşmede Helena, Paris'e aşık olur ve kendi rızası ile Paris'in yanında yer alarak Truva'ya kaçar. Karısının zorla kaçırıldığını düşünen Menelaos ve ordusu, Helena'yı tekrar geri alma uğruna 10 yıl boyunca Truvalılarla savaşırlar. Sonuç elde edilememesi üzerine Truva Kalesi’ni ancak bir savaş hilesi ile alabileceklerini düşünür ve savaşı bırakıp, evlerine dönecekleri izlenimi yaratırlar. Ayrıca Spartalılar, büyük bir "Tahta At" yaparak, Truvalılara hediye olarak sunarlar. Zafer sarhoşu Truvalılar hediyeyi kabul ederek kutlamalara başlarlar. Gece herkes uyuduğunda, tahta ata gizlenen Spartalı askerler atın içinden çıkarak, kaleyi ele geçirirler. Bugün Çanakkale’de bulunan sembolik ahşap Truva Atı bu efsanevi savaşı hatırlatır.

Truva Savaşı’ndan yüzyıllar sonra bu topraklar, 1915- 1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılan ve tarihte kendisine bir destan olarak yer bulan Çanakkale Savaşı’nı da görür. Birinci Dünya Savaşı’nın tarihteki en kanlı geçen muharebelerine tanıklık eden Gelibolu, sayısız anıt mezara da ev sahipliği yapmaktadır. Bu nedenle Çanakkale gezinizin ilk duraklarından birini oluşturacak olan Gelibolu’da önceliği içinde şehitliklerin de bulunduğu Tarihi Milli Park'a vermelisiniz. Daha sonra rotanızı hem ülkemizin hem de dünyanın en büyük mevlevihanesi unvanına sahip olan Gelibolu Mevlevihanesi’ne çevirmelisiniz. Gelibolu’da ziyaret edilecek yerler elbette ki bununla da sınırlı değil. Gelibolu Kalesi, Hallac-ı Mansur, Bayraklı Baba Türbesi, Gelibolu Savaş Müzesi ve Piri Reis Müzesi de mutlaka gezmeniz gereken yerlerden. 

Çanakkale, ayrıca göz alabildiğine uzanan kumsalları, yeşilin bin bir tonuna ev sahipliği yapan doğası ve pırıl pırıl deniziyle kendinden söz ettiriyor.

shutterstock_1610635438.jpg

Dünyanın sakin şehir unvanına sahip tek adası: Gökçeada
Sakin şehir denilince akla ilk gelen yerlerden birisi Çanakkale'in harikulade ilçesi Gökçeada. Piri Reis'in Kitab-ı Bahriyesi'nde adı İmroz olan kent, sakinlik arıyorsanız, tam sizin için. Gökçeada'da sadece manevi sakinliğin değil, fiziksel arınmanın da imkânları mevcut. Türkiye’nin en büyük adası olan Gökçeada'daki ekolojik ürünlerle hem ruhunuzu hem de bedeninizi rahatlatabilirsiniz. Tarihî kıyı köyleriyle öne çıkan ada, Cittaslow yani sakin şehir unvanına sahip dünyanın ilk ve tek adası. Bunun yanında son yıllarda Romen ve Bulgar sörfçüler tarafından ilgi gören Gökçeada, Türkiye’nin en iyi rüzgâr sörfü bölgelerinden biri olarak gösteriliyor. Senenin yaklaşık 300 günü rüzgâr alan Gökçeada’da bu sporu öğrenmek isteyenler için özel kurslar da mevcut.

shutterstock_1316195636.jpg

Bağbozumu’nun anavatanı: Bozcaada

Türkiye’nin en büyük üçüncü adası unvanına sahip olan Bozcaada, üzüm bağları, bağbozumu şenlikleri, deniz turizmi ve rüzgâr santralleriyle akıllara kazınmıştır. Yunan Mitolojisinde Tenedos adıyla anılan Bozcaada, stratejik konumundan dolayı tarih boyunca kanlı savaşlara sahne olmuş bunun sonucunda da sürekli el değiştirerek pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Tarihi M.Ö. 3000 yıllarına dayanan ada, 1455’te Osmanlı topraklarına katılmıştır. Ada, Lozan Anlaşmasıyla 20 Eylül 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanmıştır. Türklerin ve Rumların kardeşlik içerisinde 500 yıldır bir arada yaşadığı ada, haliyle her iki kültürden de izler taşır. Kendisine özgü bir mimariye sahip olan ada, 10 kilometrelik bir alana sahip olması nedeniyle kolayca gezilebilir. Eğer gezi rotanıza Bozcaada’yı da dahil etmişseniz gezmeniz gereken yerler listesine Bozcaada Kalesi, Rum mahallesi, Meryem Ana Kilisesi, Bozcaada Müzesi, Ayazma Manastırı ve Polente Feneri’ni mutlaka ekleyin.

shutterstock_1057382516.jpg

Tanrıların şehri: Assos
1980’lerin sonlarına doğru, doğa ile iç içe olmak isteyen gezginlerin keşfettiği Assos’a adım attığınız an bambaşka bir dünyada olduğunuzu anlarsınız. Yunancada anlamı “birinci” demek olan Assos’un en yüksek noktasında yer alan ve bölgenin simge yapılarından birini oluşturan bilgelik tanrıçası Athena’ya adanmış Athena Tapınağı, Anadolu’da Dor düzeninde yapılmış ilk tapınak. Eşsiz bir manzaraya sahip olan tapınaktan aşağıya inerken nefis işlemeleri ile Murat Hüdavendigar Camii, yol boyunca köylülerin bahçelerinden topladığı incir, karadutlar, bademler, köy kahveleri ve insanların misafirperverliği size Ege’de olduğunuzu hissettiriyor.

shutterstock_386096545.jpg

Yolunuzu Assos’a düşürmüşseniz ziyaret etmeniz gereken yerlerden bir diğeri de Assos Limanı olmalı. Assos’un en çekici yerlerinden biri olan liman, daracık taş sokaklardan oluşan avuç içi kadar bir yer. Liman, sit alanı olduğu için sadece yüzyıllık taş yapıların restorasyonuyla hayat bulmuş. Buraya yeni çivi çakmak bile yasak. Kıyı boyunca envai çeşit balık restoranı var. Muhtarlığın açtığı çay bahçesi, dondurmacılar, hediyelik eşya satan tezgahlar da cabası. Limanda balıkçılar ağlarını temizlerken başınızı kaldırıp asırlar öncesinden kalma antik sütunları izlemek, Midilli Adası’nın ışıklarını seçmek, “bünyeyi her sabah cennet koylara bandırmak” paha biçilemez.,

shutterstock_1273284736-(2).jpg 
Yapmadan dönmeyin…
Çeşitli kültürlerin kardeşlikle bir potada eridiği kendine has kültürüyle Çanakkale’ye yolunuz düşerse;
  • Gelibolu'yu görmeden, şehitlikleri ziyaret etmeden,
  • Kaz Dağı’nı gezmeden,
  • Assos'ta gün batımı izlemeden, görsel sanatlar festivalini görmeden,
  • Truva'yı gezmeden, tahta ata çıkmadan,
  • Gökçeada'nın koylarında dalış yapmadan,
...DÖNMEYİN