30 Ocak 2020

Yağmurun, yeşilin ve derelerin bağrında: Rize

Yeşilin bin bir tonuna ev sahipliği yapan doğası, güzelliği ile dillere destan yaylaları, ömre ömür katan tertemiz havasıyla cennetten bir parça gibidir Rize. Bu coğrafyaya adım attığınız ilk andan itibaren kendinizi bir düşler ülkesindeymiş gibi hissetmenize neden olacak ayrıntılar bunlarla da sınırlı değil üstelik. Eşsiz mutfak kültürü, hırçın ama başka hiçbir yerde rastlayamayacağınız güzellikteki deniziyle Rize, size “ iyi ki yolumu buraya düşürmüşüm”  dedirtecek.
 
Bir yeri daha yakından tanıyabilmek için tarih içindeki yolculuğuna da göz atmak gerekiyor. Ancak Rize’nin tarihinin tam olarak hangi yıllara dayandığı net olarak ortaya konulamıyor. Zira bölgenin orman dokusu nedeniyle arkeolojik bulgular tam olarak ortaya çıkarılamamış. Hal böyle olunca da Rize’nin tarihi, çevre illerin tarihleriyle birlikte ele alınmış. Tarihi boyunca Kimmerler’den Sakalar’a, Persler’den Romalılar’a, Büyük Selçuklular’dan Bizanslılar ve Osmanlılar’a kadar pek çok uygarlığı eşsiz coğrafyasında konuk etmiş.
 
Burada her mevsim bir başka güzel
Bahar ve yaz aylarında ziyaretçilerinin yoğunluğu ve doğa ananın cömertliğiyle usta bir ressamın elinden çıkmışçasına manzaralara hayat veren Rize, sonbahar ve yaz aylarında kederli bir yalnızlığa bürünür. Ancak bu haliyle de şehrin keşmekeşinden kaçıp kendi özüyle yeniden tanışmak isteyenlerin varış noktası haline gelir. Küçük bir çocuk gibi telaşla akan onlarca deresi de Rize’nin doğasını benzersiz kılan değerlerdendir.

Sislerin ardında…
Karadeniz’in kıyı çizgisinden başlayıp iç kısımlara doğru pek çok kola ayrılan ve rafting severlerin adeta mabedi olan Fırtına Deresi, Kaçkar Dağları’nın kuzey yamaçlarına kadar uzanmasıyla meydana gelen Fırtına Vadisi tablolara konu olacak bir güzelliğe sahip. Yeşilin bin bir tonuna ve rengârenk çiçeklerin eşlik ettiği kusursuz bir manzaraya sahip olan Fırtına Vadisi, belli aralıklarla küçük şelaleler ve ismini aldığı derenin üzerine kurulmuş olan köprülerle sıra dışı bir görünüm sunuyor. Biraz daha yukarılara doğru gözlerinizi çevirdiğinizde ise dağların yamaçlarına kurulmuş olan ve sadece Karadeniz’e özgü doğayla bütünleşmiş tarzda inşa edilmiş olan evleri ve modernlikten çok uzak bir görünüm sergileyen teleferikleriyle de ziyaretçilerini şaşırtıyor. Yılın hemen hemen her mevsiminde sisler altında olan vadi, yıllık ortalama 2000 mm’nin üzerinde yağış alıyor. 2460 bitki türüne ev sahipliği yapan Fırtına Vadisi ormanlarının da WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) tarafından Avrupa’da acil korunması gereken 100 ormandan biri olarak ilan edildiğini belirtmeden geçmeyelim.

shutterstock_1182521899.jpg

Ayder Yaylası
Yılda 250 gün ve ortalama 2400 mm yağışla Türkiye’nin en fazla yağış alan yerlerinden biri olan Ayder Yaylası'nın nefes kesen güzelliği, Fırtına Deresi'nin Karadeniz ile buluştuğu yerde başlıyor ve Kaçkar Dağı'na kadar devam ediyor. Eğer amacınız Ayder Yaylası'na gitmekse size naçizane önerimiz Hala Deresi'nin aktığı vadiyi takip etmeniz olacak. Orman içinde bulunan ve 17 kilometreden oluşan yol Ayder Yaylası'na çıkıyor. Ayder’e çıkarken sağ tarafı takip etmeniz halinde 300-400 metre aralıklarla akan şelalelerin eşsiz görsel şölenine tanıklık ediyorsunuz. Şelalelerin hemen yanı başında bölgeye özgü bir mimari tarzda inşa edilmiş olan dağ evleri, dağların eteklerinde bulunan çay tarlalarında telaşla çay toplayan kadınlar da Ayder Yaylası denilince ilk akla gelen görüntülerden.

Kaçkar Dağları Milli Parkı sınırları içinde yer alan Ayder Yaylası, çiçeklerle kaplı alpin çayırlarda yürüyüşler yapmak, vadi yamaçlarından düşen şelaleleri keşfetmek gibi aktivite seçenekleriyle de göz dolduruyor. Ayder’in size vaat ettikleri bununla da sınırlı değil. Şifalı sularıyla ünlü Ayder Kaplıcası da özellikle romatizma, kireçlenme hastalarının şifa bulmak için ziyaret ettiği yerlerin başında geliyor. Tüm dünyada bal ormanları olarak bilinen vadide bulunan orman gülünden (rhodedendron) elde edilen tamamen doğal Ayder balının pek çok hastalığa da deva olduğu söyleniyor.

shutterstock_131654117.jpg

Bir kartal yuvası: Zilkale
Rize denilince ilk akla gelen yerlerden birisi de hiç şüphesiz Zilkale’dir. Fırtına Deresi’nin batısında bulunan yaklaşık 150 metre yükseklikteki sarp bir yamaçta Zilkale görülür. Komnenoslar tarafından yaptırılmış olan ve zamanında gözetleme kulesi, yiyecek ambarı olarak kullanılan Zilkale'den, bütün vadiyi olanca heybetiyle seyretmenin keyfine doyum olmaz.

Yapım tarihine ilişkin net bir bilginin olmadığı Zilkale’ye Hemşin bölgesinin tarihsel giriş kapısı demek mümkün. Dış surlar, orta surlar ve iç kaleden meydana gelen Zilkale, Çamlıhemşin'den Çat köyüne uzanan yolda aniden karşınıza çıkarak kısa süreli bir şaşkınlık yaşamanıza neden oluyor. Vadinin en dikkat çeken eserlerinden biri olan Zilkale’ye yolunuzu düşürmüşseniz Palovit Şelalesi'ne de uğramanızı öneririz.

shutterstock_1442561906.jpg

Dost sohbetlerinin olmazsa olmazı: Çay
Kahvaltılarımızın vazgeçilmez eşlikçisi çay, Rize denilince ilk akla gelenlerden. Rizeliler çay bitkisinin bölgede yetiştirilmesi için ciddi emek sarf etmişler. Sonunda bu bitkiyi kabul eden bölge toprağı kısa zamanda bölgenin hatta ülkenin sosyo ekonomik kültüründe derin izler bırakmayı başarmış. 1930’lu yılların sonunda Rizelilerin tanıştığı çay bitkisi, bölgenin görüntüsüne de damgasını vurmuş. Ne yana baksanız çay tarlaları görüyorsunuz.

shutterstock_1368061433.jpg

Hamsinin anavatanı

Rize deyip de hamsiden bahsetmemek olur mu? Bölgenin tarım için sınırlı alan sunması ve sürekli yağış alması nedeniyle sınırlı sayıda sebze türü yetiştirilebiliyor. Hâl böyle olunca da bölge halkı gözünü hırçın Karadeniz’e çevirmiş. Karadeniz de onlara olanca cömertliğiyle cevap vermiş. Yıllardır Karadeniz denince ilk akla gelen hamsi olmuş. Hamsiye onlarca farklı tarif ile sofralarında yer veren Rizeliler nerdeyse çorbadan tatlıya, ekmekten pilava her tarife ekler hale gelmişler.

Siz de yolunuzu bir yüzü başından kar eksilmeyen Kaçkarlara, bir yüzü hırçın Karadeniz’e bakan Rize’ye düşürmüşseniz uzun yıllar boyunca dilinizden düşürmeyeceğiniz güzellikler yaşayacaksınız demektir.