22 Nisan 2025

Yapay kan üretimi kısa sürede mümkün mü?

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verilerine göre, dünya genelinde her yıl milyonlarca insan, kan temin edilemediği için yaşamını yitiriyor. Yapay kan araştırmaları, özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerdeki kan kıtlığına çare olabilir

Bilim insanları, hem kan bağışı yetersizlikleriyle mücadele etmek hem de güvenli kan nakillerini sağlamak için laboratuvar ortamında ya da tamamen sentetik olarak üretilen kan alternatifleri üzerinde çalışmalarını sürdürüyor.
Uzmanlara göre yapay kan, özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerdeki kan kıtlığına çare olabilir. DSÖ verilerine göre, dünya genelinde yıllık 118,5 milyon kan bağışı yapılırken, bunun yüzde 40’ı yüksek gelirli ülkelerden geliyor.

Ancak bazı bölgelerde, kan bankalarının uzak olması nedeniyle acil ameliyatlar ertelenmek ya da iptal edilmek zorunda kalıyor. Bu durum, "kan çölleri" olarak tanımlanan ve hastaların yüzde 75’inin kan erişimi sağlayamadığı bölgelerin oluşmasına neden oluyor.

YAPAY KAN NEDİR?

Oksijen taşımanın yanı sıra atık ürünlerin uzaklaştırılması gibi hayati işlevlere sahip olan kan, sağlık sistemlerinin temel taşlarından biri. Yapay kan ise; laboratuvarda üretilmiş ya da tamamen sentetik olarak tasarlanmış kan ürünlerini kapsayan genel bir terimdir. Sentetik kan, insan hücresi içermeyen ve tamamen yapay olarak üretilen bir maddedir. Bu tür ürünler, oksijen taşıma kapasitesine sahip özel moleküller içerir ve özellikle acil durumlar veya askeri alanlar için tasarlanır. Kan grubu uyumu gerektirmemesi, sentetik kanı evrensel bir alternatif haline getirir.

Amerikan ordusu, “ErythroMer” adlı sentetik kanın geliştirilmesi için 46 milyon dolarlık yatırım yaptı. Bu ürün, soğutma gerektirmeden taşınabilmesi ve tüm kan gruplarıyla uyumlu olması açısından dikkat çekiyor. Ancak ürün halen test ve geliştirme aşamasında.

Laboratuvar ortamında üretilen kan ise, insan kök hücrelerinden kırmızı kan hücrelerinin çoğaltılmasıyla elde ediliyor. Cambridge Üniversitesi Transfüzyon Tıbbı Profesörü Cedric Ghevaert'e göre, bu yöntemle üretilen kan, özellikle nadir kan grubuna sahip hastalarda büyük avantaj sağlayabilir. Çünkü hücre içermeyen sentetik kan, kan grubu uyumu gerektirmeden oksijen taşıyabiliyor. Bu sayede evrensel bir alternatif haline gelmesi mümkün.

Bugün 600’den fazla kan grubu antijeni tanımlanmış durumda. Bu da bazı bireylerde kan grubu uyumu bulmayı oldukça zorlaştırıyor. Örneğin, Hindistan kökenli “Bombay kanı”, dünya genelinde 10.000 kişide bir görülen nadir bir kan türü.

LABORATUVARDA KAN NASIL ÜRETİLİYOR?

Yapay kan üretiminde ilk adım, kemik iliği veya donör kanından elde edilen “hematopoietik kök hücreler”in laboratuvar ortamında büyüme faktörleriyle uyarılmasıdır. Bu sayede hücreler, zamanla olgun kırmızı kan hücrelerine dönüşür.

Bilim insanları ayrıca, gen düzenleme teknikleriyle bu hücreleri daha fazla kan üretmeye teşvik edebilir ve kan grubu belirteçlerini ortadan kaldırarak evrensel kan üretimini mümkün hale getirebilir.

Al Jazeera kaynaklı habere göre, 2022 yılında İngiltere’de yapılan bir klinik çalışmada, laboratuvarda üretilmiş kırmızı kan hücreleri ilk kez insanlara nakledildi. Bu çalışma, ürünün güvenliğini ve vücutta ne kadar süre işlevini sürdürebileceğini test etmek amacıyla gerçekleştirildi.

Aynı yıl Japonya’da yapılan başka bir deneyde ise “hemoglobin vezikülleri” adı verilen ve oksijen taşıma kapasitesine sahip sentetik moleküller kullanıldı. Çalışmada 12 sağlıklı erkek gönüllüye farklı dozlarda enjeksiyon uygulandı. Gönüllüler hafif ateş ve döküntü gibi geçici yan etkiler yaşasa da ciddi bir sorunla karşılaşılmadı.

TİCARİ ÜRETİM MÜMKÜN MÜ?

Laboratuvarda üretilen kan halen yalnızca araştırma ve geliştirme aşamasında bulunuyor. Klinik talepleri karşılayacak ölçekte üretim yapmak, ürünün güvenliğini ve etkinliğini garanti altına almak gibi birçok zorluk mevcut.

Ayrıca, düzenleyici kurumlar bu ürünlerin “ilaç” mı yoksa “hücre terapisi” mi sayılacağı konusunda net bir sınıflandırma yapmış değil. Bu da ürünlerin yasal onay sürecini belirsizleştiriyor. Ghevaert, bu tür bir ürünün regülasyon açısından “keşfedilmemiş bir alan” olduğunu belirtiyor.