07 Mayıs 2024

Temiz enerji sektörüne yatırımlar artıyor

S&P Global Commodity Insights tarafından hazırlanan ve 2024 yılında temiz enerji sektöründe öne çıkan fırsatların ve risklerin ele alındığı “En Önemli 10 Temiz Enerji Eğilimi 2024” raporuna yakından bakıyoruz.
 
Derleyen: Bilge Akgün / Bizden Haberler
 
Yenilenebilir enerji kaynaklarına olan talebin iyiden iyiye artmasıyla birlikte, sektör de hızla gelişmeye devam ediyor. Bu sebeple 2024 yılının, temiz enerji teknolojileri sektöründe büyük bir dönüşümün yaşanacağı ve önemli fırsatların ortaya çıkacağı bir yıl olması bekleniyor. S&P Global Commodity Insights’ın hazırladığı “En Önemli 10 Temiz Enerji Eğilimi 2024” raporuna göre, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi ve hidrojen gibi alanlarda önemli gelişmelerin yaşanması ve yatırımların artması bekleniyor.
 
Temiz enerji yatırımları 2024’te 800 milyar dolara ulaşacak

S&P Global Commodity Insights’ın tahminlerine göre, 2024 yılında temiz enerji teknolojisi yatırımları 2023’e kıyasla yüzde 10 ila yüzde 20 seviyelerinde artarak yaklaşık 800 milyar dolara ulaşacak. Güneş enerjisi, yapılacak yatırımlardan en büyük payı alarak toplam yatırımın yaklaşık yüzde 55’ini oluşturacak.
Kara üstü rüzgâr enerjisi ise yatırım açısından ikinci büyük segment olarak ön plana çıkıyor. Kara üstü rüzgâr enerjisi ile birlikte en hızlı büyüyen alanlar arasında ise enerji depolama ve elektroliz sistemleri yer alıyor.
S&P Global Commodity Insights’ın analizine göre, 2024 yılında 150 yeşil hidrojen projesi ve 65 karbon yakalama ve depolama projesi devreye alınacak. Karbon yakalama ve depolama projeleri üzerine hayata geçirilmesi planlanan düzenlemelerle birlikte daha fazla yaygınlaşması bekleniyor.
 
Temiz enerji teknolojilerinin maliyeti düşmeye devam ediyor

2030’a kadar temiz enerji teknolojilerinin ortalama maliyetlerinin yüzde 15 ila yüzde 20 seviyelerinde düşmesi bekleniyor. Söz konusu eğilim, güneş ve enerji depolama gibi teknolojilerde baskın bir şekilde kendini gösterecek. Ancak deniz üstü rüzgâr enerjisi yatırımlarında maliyetin düşmesi biraz daha zaman alacak.
Güneş ve enerji depolama gibi teknolojilerde aşırı arz ve düşen hammadde fiyatlarının birleşimi, maliyetleri 2022 seviyelerinin çok altına çekecek. Nitekim 2023’te önemli ölçüde düşmeye başlayan maliyetlerin, 2024’te 2020 seviyelerinin de altına inmesi bekleniyor.

Teknoloji alanındaki gelişmeler de ekipman maliyetlerinin düşmeye devam etmesini sağlayacak ve bu Ar-Ge ile iş gücündeki yukarı yönlü baskıyı telafi edecek.

temiz-enerj1.jpg
Yeşil hidrojen ile karbon yakalama ve depolama gibi gelişmekte olan yeni teknolojiler, geçtiğimiz iki yıl içerisinde en büyük maliyet artışını yaşadı. Ancak bu teknolojiler, toplam temiz enerji teknolojisi yatırımlarında çok küçük bir payı temsil etti.

Elektroliz gibi yenilikçi teknolojilerin kullanımı da giderek daha fazla ilgi çekiyor ancak bu yeniliklerin getirdiği yüksek maliyetler de giderek artıyor. S&P Global Commodity Insights’ın aktardığı veriler, elektroliz maliyetlerinin 2020 seviyelerine kıyasla yaklaşık yüzde 95 oranında arttığını ortaya koyuyor.

Maliyetlerin artmasının öncelikli nedenlerinden birini yenilikçi teknolojilerin ilk uygulamalarının genellikle beklenenden daha pahalı olması oluşturuyor. İlk nesil projelerin maliyetleri, geliştirme sürecinde ortaya çıkan beklenmedik zorluklar veya teknik sorunlar nedeniyle tahmin edilenden daha yüksek olabiliyor. Elektrolizin üretim hacminin henüz yeterince büyük olmaması ve dolayısıyla üretimin ölçeklendirilememesi de yüksek maliyetin bir diğer gerekçesini oluşturuyor.
 
Yenilenebilir enerji teknolojilerinin üretiminde karbon ayak izi azaltılıyor

Geçmişte yenilenebilir enerji endüstrisi, düşük karbonlu elektrik üretimi sağlayacak ürünleri satmakla yetinirken, ürünlerin değer zincirindeki en enerji yoğun süreçlerden kaynaklanan karbon ayak izini yeterince azaltmamakla eleştiriliyordu. Ancak bugün, yenilenebilir enerji teknolojisi üreticileri, artık ürünlerinin ve stratejilerinin temelini
karbonsuzlaştırmaya odaklıyor. Yenilenebilir enerji teknolojisi üreticileri, enerji yoğun süreçlerde düşük karbonlu elektrik kaynaklarını kullanarak veya ürünlerinde kullandıkları malzemeleri düşük karbonlu alternatiflerle değiştirerek imalat süreçlerindeki kömür ve doğalgaz tüketimini azaltıyor. Örneğin güneş enerjisi sektöründe, fotovoltaik tedarik zincirindeki CO2 emisyonlarının %90’ı elektrik tüketiminden kaynaklanıyor ve asıl dönüşüm elektrik kaynaklarının karbonsuzlaştırılmasıyla sağlanabiliyor. Öte yandan batarya veya güneş paneli gibi ürünlerin tasarımında yapılan değişikliklerle üretimde karbon ayak izi azaltılabiliyor. Bu değişimin temel itici güçlerini politika ve müşteri talebi oluşturuyor. Şirketler, yeni regülatif düzenlemelerle üretim süreçlerini karbonsuzlaştırmayı önceliklendirmeye başlıyor. Bununla birlikte müşterilerin düşük karbonlu ürünlere olan talebi de günden güne artıyor.
 
Arz fazlası, fiyatların düşmesine neden oluyor

Güneş ve enerji depolama endüstrilerinde, arz fazlası nedeniyle şirketler kâr marjlarını azaltmak zorunda kalıyor ve bu da yerel üretim çabalarını tehlikeye sokuyor. Güneş enerjisi ve batarya üreticileri, önceki yıllarda büyük kâr marjları elde etmiş olsalar da 2024’e gelindiğinde marjlarında düşüş yaşandığı görülüyor.
Güneş enerjisi sektöründe, dağıtımcılar ve kurulum şirketleri de pazar fiyatlarının düşmesi nedeniyle yüksek envanter seviyelerinden etkileniyor, bu da bazı şirketlerin finansal risk altına girmesine neden oluyor. Küçük ve orta ölçekli üreticilerin muhtemelen negatif kâr marjlarıyla karşı karşıya olduğu düşünülürken, önde gelen şirketlerin yenilikçi ürünler veya rekabetçi fiyatlarla kendilerini ayrıştırmaları gerekiyor.

Enerji depolama sistemleri sektöründe de küresel büyüme ve rekabet giderek artıyor. Hem tedarikçiler hem de üreticiler, pazardaki değişimlere hızla uyum sağlamak için stratejilerini güncelliyor ve yerel piyasalardaki talep ve düzenlemeleri yakından takip ediyor.

Özellikle Çin, bu alanda öncü konumda yer alıyor. 2022’de küresel kurulumların yüzde 30’unu gerçekleştiren Çin, rekabetçi yapısıyla ABD ve Avrupa’daki imalatın rekabetçi yapısını zora sokuyor.
 
Deniz üstü rüzgâr enerjisi projelerinde artış yaşanıyor

Sermaye maliyetlerinin artışına rağmen, 2024 yılında deniz üstü rüzgâr enerjisi kapasitesinde önemli bir artış yaşanması bekleniyor. Tedarik zinciri sıkıntıları ve faiz oranlarının yükselmesine rağmen, 2024’te 17 farklı pazarda toplamda 60 GW’nin üzerinde yeni kapasitenin ihaleye çıkarılması planlanıyor.

Artan ihale sayısı, deniz üstü rüzgâr enerjisi teknolojisine olan küresel talebin ve benimsenme hızının arttığını gösteriyor. İhaleler, küresel pazarların iddialı kapasite taahhütlerini yerine getirerek 70 GW’lik deniz üstü rüzgâr filosunu genişletmeye yardımcı olmayı hedefliyor.
 
Rüzgâr enerjisi sektöründe Batı ve Çin arasındaki rekabet kızışıyor

Dünya genelinde rüzgâr enerjisi sektöründe çarpıcı bir değişim yaşanıyor. Batılı ve Çinli türbin üreticileri arasındaki rekabet giderek artıyor ve pazar dengeleri değişiyor. Son zamanlarda, Batılı türbin üreticileri zorlu bir dönemden geçerken, Çinli rakipleri uluslararası alanda güçleniyor.

Batılı türbin üreticileri, yüksek girdi maliyetleri, tedarik zinciri sorunları ve ağır sözleşmelerle mücadele ediyor. Bu durum, bilançolarının zayıflamasına yol açıyor ve kâr seviyelerini olumsuz yönde etkiliyor.

Öte yandan Çinli türbin üreticileri düşük fiyatlar, teknolojik yenilikler ve uluslararası pazarlarda artan bir rekabetle dikkat çekiyor. Çin’de üretilen türbinler, Batılı rakiplerini önemli ölçüde geride bırakıyor ve fiyatlarında yüzde 70’e varan farklar oluşuyor. Çin’deki sübvansiyonsuz dönemde yaşanan yoğun rekabet, teknoloji yarışını hızlandırarak fiyatların aşağı çekilmesine neden oluyor ve bu eğilimin devam etmesi bekleniyor.

Batılı türbin üreticileri, pazar paylarını ve rekabetçi yapısını korumak için çeşitli stratejilere başvuruyor. Bunlar arasında çekirdek Avrupa ülkeleri ve ABD pazarlarına odaklanma, fiyatlandırma disiplinini koruma ve tedarik zincirlerini güçlendirme bulunuyor.

Ayrıca, yerel tedarik zincirlerini güçlendirmeyi amaçlayan koruyucu politikalar da Batılı üreticilere destek sağlıyor. Örneğin, ABD’nin Enflasyon Azaltma Yasası ve Avrupa’nın Rüzgâr Gücü Paketi gibi düzenlemeler yerel üretimi teşvik etmeyi amaçlıyor.

Çinli türbin üreticileri ise uluslararası müşterileri cezbetmek için cazip fiyatlar ve esnek sözleşme koşulları sunuyor. Bu da Hindistan, Afrika, Orta Doğu ve Orta Asya’dan gelen siparişlerde rekor bir artışa neden oluyor.
 
Düşük karbonlu hidrojene olan talep artıyor

Amonyak, sentetik metan ve sentetik sıvılar için hammadde olarak düşük karbonlu hidrojen önemli bir hammadde olarak öne çıkıyor. Sübvansiyonlar ve hayata geçirilen düzenlemeler ise hidrojene yönelik talebi günden güne artırıyor.

Örneğin Danimarka, yeşil hidrojen üretimini teşvik etmek için yeşil e-yakıtlar ve e-metanol tesislerine yönelik ihale düzenledi. Avrupa Hidrojen Bankası da yenilenebilir hidrojen üreticilerine 800 milyon avroluk destek sağlayacağını açıkladı. Bu gibi gelişmeler, Avrupa genelinde benzer teşviklerin de yaygınlaşabileceğine işaret ediyor.

Orta Doğu’da ise mavi hidrojen ve yeşil hidrojen tesisleri, Avrupa ve Japonya gibi bölgelerdeki talebi karşılamayı hedefliyor. Özellikle Suudi Arabistan’da NEOM projesi, büyük çaplı hidrojen üretimine odaklanarak önemli bir girişim olarak öne çıkıyor.

Mavi amonyak üretimi için Abu Dabi Ulusal Petrol Şirketi (ADNOC) ve Mitsubishi gibi şirketler, düşük karbon salımı olan bir tedarik zinciri oluşturmak için iş birliği yapıyor.

ABD’de ise Enflasyon Azaltma Yasası, hidrojen üretimi ile karbon yakalama ve depolama teknolojisine yönelik teşvikler içeriyor ve mavi hidrojen üretimini hızlandırıyor. Kimya şirketleri de bu doğrultuda Körfez Kıyısı’nda dünya standartlarında tesisler kurmak için harekete geçiyor.
 
Karbon yakalama ve depolama teknolojileri yaygınlaşıyor

2024, karbon yakalama ve depolama teknolojisi için dönüm noktası olacak bir yıl gibi görünüyor. Bu yıl, karbon kredilendirmesini doğrulamak ve karbon giderimini (CDR) sertifikalandırmak için geliştirilen hızlı metodolojiler, mevcut projelerin ilerleyişini hızlandırıyor.

Günümüzde yılda 88 milyon metrik ton CO2 (karbondioksit) yakalama kapasitesi bulunuyor. Ancak yeni metodolojilerle birlikte, bu kapasitenin artması ve daha etkili bir şekilde CO2’nin atmosferden uzaklaştırılması bekleniyor.

Karbon giderimi, iklim hedeflerine ulaşmak için kritik bir araç olarak değerlendiriliyor ve alıcılar, dayanıklı ve izlenmesi kolay teknoloji tabanlı yöntemler için prim ödemeye hazır gözüküyor. Nitekim 2024 yılında Avrupa Birliği’nin bir karbon giderimi sertifikası çerçevesini belirlemesi bekleniyor. Bu gelişmeyle alıcılar için belirsizliğin azaltılması ve projelerde önemli bir artışa neden olması bekleniyor. Avrupa ve ABD’deki karbon giderimi projeleri için hükümet desteği ve finansmanının da artması muhtemel gözüküyor.
 
Şebeke altyapısındaki sorunlar, sürdürülebilir enerji üretimini zora sokuyor

Geçtiğimiz yılın Aralık ayında düzenlenen COP28’de (2023 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı) küresel liderlerin üzerinde uzlaştığı, 2030’a kadar yenilenebilir enerji kapasitesini üç katına çıkarma taahhüdü, önemli zorluklarla karşı karşıya. S&P Global Commodity Insights’in raporuna göre, bu hedefe ulaşmada yalnızca mal veya tedarik zinciri kısıtlamaları değil, şebeke bağlantı gecikmeleri ve sıkışıklıkları gibi önemli engeller de bulunuyor.

Özellikle güneş enerjisi gibi temiz teknolojilerin hızla yayılması beklenirken, bu durumun şebeke altyapısında sıkışıklıkları artırabileceği belirtiliyor. Şebeke bağlantı engelleri ve yetersiz depolama kapasitesi, yenilenebilir enerji projeleri için ciddi engeller oluşturarak enerji depolama altyapısının kurulumunu da geciktiriyor.
S&P Global Commodity Insights, söz konusu zorlukların üstesinden gelmek için iki temel strateji sunuyor:
 
- Şebeke bağlantı engellerini aşmak için iletim ve dağıtım altyapısına yapılan yatırımların artırılması gerekiyor. Özellikle Çin gibi büyük yenilenebilir enerji pazarlarında, bu sorun daha belirgin hâle geliyor. Çin’de enerji sektöründeki genel yatırımların artmasına rağmen, iletim ve dağıtım yatırımları bu artışın gerisinde kalıyor. Bu da şebeke bağlantı engellerini tetikliyor ve projelerin getirilerini olumsuz yönde etkiliyor.
 
- Güneş enerjisi ile birlikte deniz üstü rüzgâr enerjisi ve jeotermal gibi diğer yenilenebilir teknolojilerin gelişiminin teşvik edilmesi gerekiyor. Şu anda maliyet artışları ve izin süreçleriyle ilgili zorluklarla karşı karşıya olan bu teknolojilerin gelişiminin kolaylaştırılması, yenilenebilir enerji portföylerine daha dengeli bir yaklaşım sunabiliyor ve enerji karışımına entegrasyonunu kolaylaştırabiliyor.
 
Enerji arzında esneklik ön plana çıkıyor
Avrupa’nın elektrik sektörü, artan yenilenebilir enerji kullanımıyla birlikte esneklik ihtiyacıyla karşı karşıya. Rüzgâr ve güneş gibi kesintili kaynaklardan sağlanan enerjinin taleple olan dengesi, elektrik arzını zorluyor ve gelecekte daha esnek bir elektrik sistemine geçiş gerekliliğini ortaya koyuyor.

İtalya’nın yakın zaman önce TSO Terna tarafından yapılacak olan, GW ölçeğinde ve sekiz saatlik sürelere varan enerji depolama ihalesini duyurması, önümüzdeki yıllarda diğer ülkelerde de görülmesi muhtemel olan enerji depolama tedarikine yönelik izlemeye başlayacağı stratejiye bir örnek sunuyor.

Nitekim Mart 2023’te sunulan elektrik piyasası tasarım önerileri doğrultusunda, Avrupa Birliği üyesi ülkeler elektrik sistemlerinin esneklik gereksinimlerini Ocak 2025’ten başlayarak iki yılda bir değerlendirmesi gerekiyor. Bu değerlendirmeler, talep tarafı katılımı ve depolama gibi fosil yakıt temelli olmayan esneklik kapasitesini de içeriyor. Bu değerlendirmelere dayanarak, her üye devletin talep tarafı katılımı ve depolama için hedefler belirlemesi bekleniyor.