07 Ocak 2022

Hem göze hem ruha: Balat

Bir gün olur da yolunuzu Balat’a düşürürseniz zamanda yolculuk yapmış hissine kapılacağınızdan hiç şüpheniz olmasın. Tarihi dokusu, güler yüzlü insanları modernizmle nostaljiyi aynı potada kusursuzca eriten mimarisi ile Balat, ruhunuza iyi gelecek eşsiz bir İstanbul semti.

Yüzlerce yılın tanığı ahşap evlerin, kiliselerin, sinagogların, farklı inançtan halkların huzur içinde bir arada kurdukları yaşamın izlerinin peşinde Balat, çok kültürlülüğü ve sıcak atmosferiyle ziyaretçilerini hemen sarmalıyor.

Bir yandan karşıdan karşıya çamaşır iplerinin gerildiği cumbalı evlerinin açıldığı Arnavut kaldırımlı sokaklarında oyun oynayan çocuklar, öte yanda ilgi odağı kafeleri, sanat atölyeleriyle Balat tarihî örtüsünün altında herkes için bir şölen sunuyor. Vaktiyle bir Yahudi mahallesi olarak kurulan semt, bitişiğindeki Fener semtiyle birlikte Haliç’in bu yakası için önemli bir kültürel zenginlik barındırıyor.

Saraylara yaraşır tarihiyle Balat
Balat semti, Bizans döneminde bölgede yer alan ve günümüzde de bazı duvar kalıntıları ziyaret edilebilir olan Tekfur Sarayı’na (Blaherne Sarayı) ithafen Grekçe saray manasına gelen “palation” kelimesinden alıyor adını. Fetihten önce Bizans İmparatorluğu’nun yönetim merkezlerinden biri olan bölge, gayrimüslim kültürünün etkilerini aradan geçen zaman içerisinde de hep korumayı başarmış. Balat’ın hemen yanındaki Fener semtinin günümüzde de Ortodoks dünyasının yönetim merkezi olması bu olgunun en önemli nişanelerinden biri.

​15. yüzyılda Osmanlı Devleti’ne gelen Sefarad Yahudileri'nin buraya yerleştirilmesiyle Balat, kendine has bir kimlik kazanmış. Aralarında, İstanbul’un en büyüğü olan Ahrida’yla birlikte hâlâ ibadetlerin yapıldığı üç sinagog bulunan semtte günümüzde pek fazla Yahudi nüfusuna rastlanmasa da tarihsel varlıklarının semte kattığı hava yadsınamaz. Örneğin, Eminönü’den başlayıp Haliç’in kıyısına doğru ilerledikçe karşınıza çıkmaya başlayacak dar sokakları takip ederek içerilere girdikçe karşılaşacağınız çıkma cumbaların eşlik ettiği iki üç katlı evler semtin kadim sakinleri olan Yahudilere aitmiş.

Bu kültürel zenginlik de tabii ki, bölgede yürüyerek gezebileceğiniz mesafede birçok tarihî yapının karşınıza çıkacağı anlamına geliyor. Hz. Meryem ve Hz. İsa’nın tüm yaşamının sahnelendiği, günümüze ulaşan mozaikleriyle dünya çapında en önemli kiliselerden biri olan Kariye Kilisesi, geç dönem Bizans sanatının en yetkin örneklerini sunuyor. 1500 yılı aşkın süredir ayakta olan kilise, kaplama ve vitray işlemeleriyle kendine hayran bırakırken İstanbul’daki en güzel fresk ve ikonalara sahip yerlerin başında geliyor. Kariye’nin biraz ötesinde, 1600’lü yıllarda camiye dönüştürülen ve Fethiye adını alan Teotokos Pamakaristos Manastırı da hem mimarisi hem de mozaik ve freskleriyle geç dönem Bizans sanatının derin izlerini günümüze taşımakta.

Semtin iç kısımlarından Haliç’e yönelince, karşıdan bakıldığında Tarihî Yarımada’nın adeta tüm ihtişamını yansıtan Fener Rum Erkek Lisesi, nam-ı diğer Kırmızı Mektep ise kırmızı kiremitten taşlarıyla bölgenin en özgün eserlerinden biri. Beyaz sütunlu mermerlerinin arasındaki avlusunda dolaşmanın tarihte bir yolculuğa çıkmakla  eşdeğer olduğu, dünya ortodokslarının ruhani liderliğinin merkezi hâlindeki Aya Yorgi Patrikhane Kilisesi de mutlaka ziyaret etmeniz gereken noktalardan.

shutterstock_1264277746-(1).jpg

Tarihinin izinden günümüzdeki çok renkliliğe
Kaldırım taşı döşeli sokaklarının, merdivenli yokuşlarının bir labirent gibi düğüm düğüm sardığı, hazine niteliğindeki tarihî eserlerin insan seline karıştığı semtin şimdiki dönüşümünün izleri esasen 2010’lu yılların başlarına rastlıyor.

1985 yılında İstanbul’un tarihî alanları kapsamında UNESCO Listesi’ne alınan Balat’ta tarihî yapıların restorasyonuyla başlayan ilgi, yıllar içerisinde kafelerin, sanat atölyelerinin, vintage konseptli dükkânların çoğalmasıyla paralel olarak artıyor ve semt ziyaretçilerin uğrak noktası hâline geliyor. Hâl böyle olunca da, birçok dizi ve filme doğal plato olmuş sokakların arasında nereye dönseniz sizleri karşılayan ayrı bir renk cümbüşü oluyor. Semtin günümüzdeki ruhunu yakalamak içinse antikacılarda düzenlenen mezatlara katılmak ya da güncel sergilerin eksik olmadığı galerileri dolaşmak değerlendirmeniz gereken ilk seçeneklerken. Çıfıtçılar Çarşısı ise “eski İstanbul” dokusundan kopmayacağınız bir deneyim sunuyor. Semtin en eski restoranlarından Agora Meyhanesi, antik fincanları ve nostalji kokan dizaynıyla Velvet Balat gastronomik açıdan da semtin ününe ün katan yerler arasında.

Sadece sokaklarında aylakça dolaşmanın dahi tadının bir başka olduğu Balat,  her adımınızda tarihini katman katman gözlerinizin önüne sererken, yeni açılan bir kafenin, sanat atölyesinin veya tiyatronun semte kattığı dinamizme hayran kalmadan buradan ayrılmak şüphesiz oldukça güç olacaktır.

shutterstock_1875176818-(1).jpg