07 Kasım 2023

100 yaşını geçenlerin beslenme sırları

100 yaşını devirmek eskiden çok rastlanır değildi, ancak günümüzde neredeyse sıradan hale geldi. Asırlık yaşlılar olarak adlandırılan bu grubun sayıları 1970'lerden bu yana her on yılda bir kabaca ikiye katlanarak dünya nüfusunun en hızlı büyüyen demografik grubunu oluşturuyor. Peki 100 yaşına kadar yaşamanın bir sırrı var mı? Yazıya geçmeden küçük bir ipucu verelim, asırlık insanlar altmışlı yaşlarından itibaren daha düşük glikoz, kreatinin ve ürik asit seviyelerine sahip olma eğiliminde... Dolayısıyla yaşlandıkça böbrek ve karaciğer değerlerinin yanı sıra glikoz ve ürik asit değerlerini takip etmek muhtemelen iyi bir fikir gibi görünüyor.
 
 
İnsanların ne kadar uzun yaşayabileceği ve uzun ve sağlıklı bir yaşamı neyin belirlediği, hemen herkesin ilgisini çekse de olağanüstü uzun yaşamın ardındaki sırları anlama arayışı kolay değil. Genetik yatkınlık ve yaşam tarzı faktörlerinin karmaşık etkileşimini ve bir kişinin yaşamı boyunca hayatındaki tüm öğelerle nasıl etkileşime girdiğini çözmeyi içerir. GeroScience'da yayınlanan son çalışma, 90 yaşından sonra yaşayan insanlarda kolesterol ve glikoz seviyeleri de dahil olmak üzere insan vücudu kaynaklı biyolojik sinyaller olan bazı ortak biyobelirteçleri ortaya çıkardı.
 
Şimdiye kadar asırlık yaşlılarla ilgili çalışmalar genellikle küçük ölçekli olurken, GeroScience'ın çalışması ise bugüne kadar olağanüstü uzun ömürlü insanlar ve daha kısa ömürlü akranları arasında yaşam boyunca ölçülen biyobelirteç profillerini karşılaştıran en büyük çalışma olarak öne çıkıyor.
 
Çalışmada 100 yaşından sonra yaşamaya devam eden kişiler ile daha kısa ömürlü akranlarının biyobelirteç profilleri karşılaştırıldı ve bu profiller ile asırlık olma şansı arasındaki bağlantı araştırıldı.
 
Çok büyük bölümünü kadınlar oluşturuyor
 
Araştırma, 64-99 yaşlarında sağlık değerlendirmesinden geçen 44 bin İsveçlinin verilerini içeriyordu. Bu katılımcılar daha sonra İsveç kayıt verileri üzerinden 35 yıla kadar takip edildi. Bu kişilerden 1.224'ü ya da %2,7'si 100 yaşına kadar yaşadı. Bunların büyük çoğunluğu (%85) ise kadındı.
 
Enflamasyon, metabolizma, karaciğer ve böbrek fonksiyonlarının yanı sıra potansiyel yetersiz beslenme ve anemi ile ilgili 12 kan bazlı biyobelirteç, bunların hepsi daha önceki çalışmalarda yaşlanma veya ölümle ilişkilendirilmiştir, bu çalışmaya dahil edildi.
 
Enflamasyonla ilgili biyobelirteç, vücutta belirli gıdaların sindiriminden kaynaklanan bir atık ürün olan ürik asitti. Ayrıca toplam kolesterol ve glikoz gibi metabolik durum ve işlevle bağlantılı belirteçlere ve karaciğer işleviyle ilgili olanlara da bakıldı.
 
Ayrıca böbrek fonksiyonuyla bağlantılı olan kreatinin ve anemiyle bağlantılı olan demir ve toplam demir bağlama kapasitesine (TIBC) de bakıldı. Son olarak, beslenme ile ilişkili bir biyobelirteç olan albümin de araştırıldı.
 
Daha düşük glikoz, kreatinin ve ürik asit
 
Genel olarak, 100'üncü yaş gününe ulaşanların altmışlı yaşlarından itibaren daha düşük glikoz, kreatinin ve ürik asit seviyelerine sahip olma eğiliminde oldukları görüldü. Medyan değerler çoğu biyobelirteç için asırlıklarla asırlık olmayanlar arasında önemli ölçüde farklılık göstermese de, asırlıkların nadiren aşırı yüksek veya düşük değerlere sahip olduğu görüldü.
 
Örneğin, asırlıkların çok azında yaşamlarının erken dönemlerinde 6,5'in üzerinde bir glikoz seviyesi ya da 125'in üzerinde bir kreatinin seviyesi vardı.
 
Hangi biyobelirteçlerin 100 yaşına ulaşma olasılığı ile bağlantılı olduğunu araştırırken, 12 biyobelirteçten ikisi (alat ve albümin) hariç hepsinin 100 yaşına ulaşma olasılığı ile bağlantılı olduğunu görüldü. Bu durum yaş, cinsiyet ve hastalık yükü hesaba katıldıktan sonra bile geçerliydi.
 
Toplam kolesterol ve demir seviyeleri açısından beş gruptan en düşük seviyedeki kişilerin 100 yaşına ulaşma şansı, daha yüksek seviyelere sahip olanlara kıyasla daha düşüktü. Bu arada, glikoz, kreatinin, ürik asit ve karaciğer fonksiyon belirteçleri daha yüksek olan kişilerin de asırlık olma şansının düşük kaldığı görüldü.
 
Mutlak anlamda, bazı biyobelirteçler için farklar oldukça küçükken, diğerleri için farklar biraz daha büyüktü.
 
Örneğin ürik asit için mutlak fark yüzde 2,5 puandı. Bu da en düşük ürik asit seviyesine sahip gruptaki kişilerin 100 yaşına ulaşma şansının %4 olduğu, en yüksek ürik asit seviyesine sahip gruptakilerin ise sadece %1,5'inin 100 yaşına ulaşabildiği anlamına geliyor.
 
Keşfedilen farklılıklar genel olarak oldukça küçük olsa bile, metabolik sağlık, beslenme ve olağanüstü uzun ömürlülük arasında potansiyel bir bağlantı olduğunu gösteriyor.
 
Ancak çalışma, biyobelirteç değerlerinden hangi yaşam tarzı faktörlerinin veya genlerin sorumlu olduğuna dair herhangi bir sonuca varılmasına izin vermiyor. Bununla birlikte, beslenme ve alkol alımı gibi faktörlerin rol oynadığını düşünmek oldukça mantıklı. Yaşlandıkça böbrek ve karaciğer değerlerinin yanı sıra glikoz ve ürik asit değerlerini takip etmek muhtemelen iyi bir fikir gibi görünüyor.