26 Ekim 2021

Prof. Dr. Nermin Abadan Unat: “Cumhuriyet Türkiye’de yaşamın garantisidir”

100. yaşını kutlayan “hocaların hocası” Prof. Dr. Nermin Abadan Unat ile 29 Ekim vesilesiyle Cumhuriyet’in kazanımlarını konuştuk. Abadan Unat, toplumsal cinsiyet eşitliği, iklim krizi gibi önemli konularda görüşlerini aktarırken, hayat boyu öğrenci kalmanın ve umudu yitirmemenin önemini hatırlatıyor.
  
Göçten toplumsal cinsiyet eşitliğine, pek çok alanda Türkiye’de çalışma yürüten ilk kadınlardan biri olan, sayısız öğrenci ve hoca yetiştirmiş olması nedeniyle “hocaların hocası” olarak anılan Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, Cumhuriyet tarihinin birinci elden tanığı... Yürüttüğü değerli çalışmalarıyla Cumhuriyet’in gelişimine pek çok katkı sağlamış olan Unat’ın anlattıkları, geçmişten günümüze ülkemizin gelişimini anlamak için son derece kıymetli. Biz de bu yıl 29 Ekim’de Cumhuriyet’in 98’inci yıldönümünü kutlarken, Nermin Abadan Unat’ın İstanbul’daki evinde, Cumhuriyet deneyimi, Cumhuriyet rejiminin Türkiye’de kadın hakları mücadelesine katkıları, kendisinin akademideki öncü çalışmaları gibi konularda bir röportaj gerçekleştirdik. İşte kendisiyle yaptığımız keyifli sohbet…
 
Babanızın vefatından sonra anneniz sizi artık okutamayacağını söylediğinde, henüz 14 yaşında eğitim alabilmek için büyükelçiye gidip Türkiye’ye gitmek istediğinizi söylüyorsunuz. Bu kararınızda Cumhuriyet ve Atatürk devrimleri etkili oluyor. Nasıl verdiniz bu kararı?

Almanca benim anadilim. Sonra Fransızca ve İngilizce öğrendim. O sırada yatılı bir okulda olduğum için Macaristan’daydım. Biraz Macarca da öğrendim; ama henüz Türkçe bilmiyordum. Benim annem kumarbaz bir hanımdı. Babam ölünce, bütün parayı kumarda kaybetti ve maddi olarak beni okutamayacak hâle geldi. Bir gün bana dedi ki “Ben artık seni okula gönderemem. Steno öğren, daktilo öğren hayatını kazan.” Bunlar olduğunda henüz 14 yaşındayım. O sırada Türkiye’deki gelişmeleri yabancı gazetelerden takip etmeye çalışıyordum. Kendi dilimden değil de yabancı dillerden...

Okuduklarımdan görüyordum ki Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bütün o yenilen ülkeler, başı öne eğik yenik ülkelere dönüştüler. Fakat Türkiye farklıydı. Bir tek Türkiye cumhuriyet kurdu. Yalnızca cumhuriyet kurmakla kalmadı, bununla beraber bir sürü kurum da kurdu. En önemlisi ise Türkiye’de erkek kız farkı gözetmeksizin herkes için parasız eğitim getirileceğini öğrendim. Bunu duyduktan sonra Türkiye artık benim için bir cennetti. Ben okumak istiyordum ve bu sebeple her şeyi göze aldım. Türkiye’ye gidebilmek, orada eğitim görebilmek için hiç düşünmeden her şeyimi bıraktım. O kararı gözü kapalı verdim anlayacağınız.

Türkiye’ye gidebilmek için önce büyükelçiye gittim; derdimi anlattım. Büyükelçi beni anlayışla karşıladı. Türkiye’ye gidebilmem için bir bilet ve bir kimlik verdi. Düşünün ben daha 14-15 yaşındaydım o zaman. Kararımı verip 5 Kasım 1936’da Budapeşte’den Türkiye’ye hareket ettim; bir daha da annemi görmedim. İkinci Dünya Savaşı sırasında Rus işgali oldu ve bir daha görmedim annemi... Ablamı da 20 sene sonra ancak görebildim. Yine de hiçbir zaman asla bu kararımdan pişman olmadım. Hatta her zaman iftihar ediyorum.

Türkiye Cumhuriyeti kendi dilini bilmeyenlere de ışık tuttu; bu çok önemli. Türkiye Cumhuriyeti, 1920’lerden sonra ışık tutan bir ülkeydi Avrupa için. Evet biz de diğerleriyle beraber yenildik savaşta; ama onlar gibi her şeyi kaybedip başı öne eğilmiş bir ülke olmadık. İyi ki geldim Türkiye’ye ve iyi ki öğrenci olabildim. Ben her şeyimi Türkiye’deki cumhuriyeti kuranlara borçluyum. Atatürk’e, İsmet Paşa’ya, o dönemin yöneticilerine borçluyum. Onlar bir kuşak... O kuşak umut verdi benim gibi gençlere, Türkçe bilmeyenlere. Asıl mühim olan o.
 
Cumhuriyet’in ilk yıllarına tanık oldunuz. Sizin için anlamını anlatabilir misiniz?

Cumhuriyet kurulduktan sonra herkesin aklında neler yapabileceği vardı. Herkes “Nasıl katkıda bulunurum ben bu Cumhuriyet’e” diye düşünür, bunu konuşurdu. Benim için de bu yol, dersler vermek oldu. Okula girdim, Türkiye’de dersler verdim. Almanca ders verdim ve Türkçe dersler alarak Türkçe öğrendim. Zamanla arkadaşlarım oldu, Türkiye’de bir çevre edindim. Bizim her zaman önceliğimiz Cumhuriyet’ti. Bir araya gelip “Ne yapalım, nasıl yapalım da Cumhuriyet’i daha ileri götürelim” diye kafa yorardık. Asıl derdimiz buydu. Bugünkü gençlerin daha geçici, dünyevi dertleri olduğunu görüyorum. Biz öyle şeyler konuşmazdık bir araya gelince. Bu bahsettiğim öyle yapmacık bir şey değil; çünkü bu bizlerin, o döneme şahit olmuş gençlerin arasında bir havaydı.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında herkes geleceğe ve ülkesine dair bir şeyler ümit ediyordu ve bunlar oluyordu da çoğunlukla. Mesela öncesinde bir Sümerbank yoktu; ama Sümerbank açılınca bizler 3 liraya basma alabilecek hâle geldik. O basmayı alıp kendimize elbise yaptığımızda artık fevkalade şık olabiliyorduk. Ya da şeker… Şeker yoktu ve biz şeker yerine kuru üzüm yiyorduk. Sonra şeker fabrikası kuruldu Eskişehir’de. Şeker aldık, çayı şekerle içtik. Küçük şeylerle mutlu olduk. Bugünden çok farklıydı. Kimse o zamanlar bilmem nereden gelen şampanya, bilmem nereden gelen havyar derdinde değildi. Cumhuriyet’in ilk yılları ümit yıllarıydı bizim için ve biz bu küçük şeyler için ümit edip o şeyler için mücadele ediyorduk.
 
“Ne olduysam Atatürk sayesinde oldum” dediğiniz bir asırlık ömrünüzde, ara vermeden üretmeye devam ettiniz. Bu yıl Cumhuriyet’in de 98. yıl dönümü kutlanacak. Geriye dönüp baktığınızda, o günden bugüne, Türkiye için Cumhuriyet’in önemi nedir?
Türkiye için Cumhuriyet hayatidir. Türkiye için Cumhuriyet, her vatandaşın yaşı ve yetkisi olduğu kadarıyla erkek kadın, kim olduğu fark etmeksizin bir söz söyleyebilmesi, söz sahibi olması demektir. Bunu sağlamanın, garantiye almanın en önemli aracı elbette ancak bir meclis, bir parlamentodur. Parlamento olması demek, ülke içinde alınan kararların bir kişinin yahut çok dar bir küçük grubun kararı olmasını önlemek demektir. Aksi olması kabul edilemez; ona zaten demokrasi denemez. Cumhuriyet Türkiye’de özgürlüğün ve demokrasinin garantisidir. Garantinin de ötesindedir hatta... Cumhuriyet’in ne olduğunu her an, her dakika anlatmamız lazım. Cumhuriyet, Türkiye’de yaşamın garantisidir.
 
Türkiye’de hukuk, gazetecilik, siyaset bilimi, göç gibi pek çok alanda ilk kadınlardan birisiniz. Özellikle kadın çalışmaları alanında öncü çalışmalarınız var. Bunları Atatürk devrimleri sonrasında kadınların edindiği haklara sahip çıkmanın bir parçası olarak da düşünebilir miyiz?
Ben kadın haklarına çok önem veriyordum, veriyorum. Bunları daha fazla anlatmak, kadın haklarından bahsetmek benim için her zaman bir vazifeydi. Çünkü ben burada öğrenme fırsatı yakaladıysam ben de başkalarına öğretmeliyim diye düşünüyordum. Benim yanımda çalışan, doktora yapan öğrencilerim kadınlarla ilgili konular üzerine çalıştılar, kafa yordular. Mesela Eser Köker, Almanya’da kızların öğrenimi üzerine bir doktora tezi yazdı. Serpil Sancar, İran’daki devrim ve kadınların kenara itilmesi konusunda bir doktora çalışması yaptı.

Kadın konusu, lisans öğrenimi sonrasında mutlaka etrafımdaki insanların üzerine çalıştığı bir konu oldu. Tabii bunlarla da sınırlı değil. Avrupa’da konsey kuruldu; konsey bünyesinde bir kadın erkek eşitliği komisyonu kuruldu. Ben tam 18 sene bu komisyonda Türkiye’yi temsil ettim. Türkiye’yi temsil etmem için hükümet beni Strazburg’a yolladı. Ben orada kendi ülkemizi, kadınlar için yaptıklarımızı da anlattım. Biz nasıl kadın erkek farkı gözetmeksizin okuma yazma kursları açtık; bunlardan bahsettim. Aynı zamanda da çok şey öğrendim. Öğrendiklerimi aktarmak, haklarımıza sahip çıkmak benim için her zaman bir sorumluluktu.
 
Nermin-Abadan-Unat,-2012-yilinda-aldigi-Vehbi-Koc-oduluyle-birkite,-2021.jpg
Siyasetin erkek işi olarak görüldüğü bir dönemde siyaset bilimi çalışmalarınız, kurduğunuz Siyasal Davranış Enstitüsü, seçmen davranışı ve kamuoyu araştırmalarınız bunun öyle olmadığının en güzel kanıtı oldu. Seçme ve seçilme hakkı ile kamusal alanda varlığı ve görünürlüğü artan kadınların bu hakkı kullanmalarının önündeki engeller nelerdi? Bugün bu konuda sizce ne aşamadayız?

Seçim hakkı da son derece mühim. O dönemde dünyanın önemli yerlerinde zaten bu konu gündemdeydi. Kadınların seçme-seçilme hakkı konuşulan bir konuydu. İngiltere’de Süfrajet hareketi vardı. O hareket, dünyayı önemli ölçüde etkiledi. Amerika’da da kadınlar oy hakkı mücadelesi yürüttüler. İşçi-amele kadınlar hak talepleri için grev yaptılar ve o grevde işi bıraktılar. Talepleri için bir araya gelip Senaca Falls diye bir beyannamede bulundular. Artık bütün dünya, kadınlar için siyasete atılmanın bir hak olduğunu söylüyordu. Çalışanlar emek hakkını savunmak için, çalışmayanlar da söz sahibi olmak için, oy vermek için mücadele ettiler.
Türkiye’de de bu, birçok ülkeden erken bir şekilde Atatürk devrimleri sayesinde oldu. Kadınlar seçme ve seçilme hakkı elde ettiler. Atatürk döneminde kadın her şeyi yapar. Yapamayacağı şey yoktur. Doktordur, pilottur, avukattır. Dünyanın ilk kadın temyiz mahkemesi üyesi bir Türk kadındı; Melahat Ruacan’dı. Mesela şu Aliye Berger’in eseri: Davulcu (duvardaki resmi gösteriyor)... Bu bir Türk ressamı. Ve kimin kızı biliyor musunuz? Osmanlı İmparatorluğu’nda zararlı yayınları inceleyen adamın kızı. Bu da Füreya’nın (Füreya Koral’a ait bir seramik gösteriyor)...

Şimdi kadın daha çok annelik rolü üzerinden konuşuluyor; fakat kadının sadece anne olmak gibi bir vazifesi yok bu dünyada. Erkeğin nasıl bir vazifesi varsa, kadının da Allah hangi kabiliyeti verdiyse onu geliştirmesi lazım. İşte heykeltıraş olur, ressam olur, her şey olur. Bunu unutmadan, kadını her alanda görmemiz gerek. Seçme seçilme hakkı, siyasete katılım, kamusal alanda var olmak kadınlar için, her vatandaş için son derece mühim. Ben bu hakkı Avrupa’ya bizim işçiler gitmeye başladıklarında, onlar için de savundum. Ailelerin birleşiminden sonra yurt dışındaki işçilerimize de seçim hakkı verilmesini savundum ve bir süre sonra hükümet o hakkı verdi. Bu son derece mühim bir konu.
 
Yakın zamanda, Almanya’da Cumhuriyet Türkiyesi üzerine araştırmaları yapan bir merkez olmayışına dair eleştirilerinizi ve bu yöndeki girişimlerinizi anlatan bir demeç verdiniz. Almanya’da böyle bir merkezin bulunması neden önemli?

Almanya’da belli başlı konularda araştırma merkezleri var ama bence bunlar çok dar bir çevrenin ilgilendiği, çok dar konuları kapsayan alanlar. Arkeoloji alanında yapılan çalışmalar var. Elbette olacak, olmalı da. Fakat dar bir şekilde değil. Truva kimindi? Türklerin miydi Greklerin miydi? Ya da ilahiyat, İslam çalışmaları var. Nasıl bir İslam? Ulemanın İslamı mı yoksa günlük İslam mı? Türkoloji… Türkçenin grameri. Tüm bunlara dair, kısıtlı bir kesimin ilgilendiği tartışmalar, evet var. Fakat hiçbir yerde Türkiye’nin ekonomisi hakkında bilgi alamazsınız. Türkiye’nin coğrafyası, yapısı, dağları, nehirleri, eğitim sistemi, sağlık sistemi, tarihi… Bütün bunlarla bir bütün olarak ilgilenen, Türkiye hakkında daha geniş ve daha doğru bilgi sağlayan merkezler kurulmasını çok istiyorum. Türkiye hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyorlar. Türkiye’yi tanımaları gerek oysa. Tüm bu bahsettiğim alanlarla birlikte bilinirse, o zaman Türkiye’ye daha farklı bakacaklar. Türkiye’nin tarihi, Cumhuriyet tarihiyle birlikte öğrenilmiş olacak böylelikle. Bu sayede, Atatürk’ün yaptıkları ve ismi de hiç unutulmayacak.
 
Gençlere ve özellikle genç kadınlara neler tavsiye edersiniz?
Gençlere önerim, kendileriyle çok meşgul olmasınlar. Elbette güzel görünmek, iyi giyinmek isteyecekler; üst baş da mutlaka mühim. Fakat en büyük uğraşları bu olmamalı, ömürlerini buna adamamalılar. Hele çalışmamak, en büyük günahtır bana göre. Bir şeyle uğraşmak şart! Mutlaka hepsinin bir meşgalesi olmalı. Hiç olmadı, evde reçel yapmak da olsa bir şey yapmalı, üretmekten vazgeçmemeliler. Hep çalışacaklar. Hep çalışacaklar ki, uyanık kalacaklar. Emekli olmak yok anlayacağınız... Sizi emekli yaparlar günün birinde; ama günlük hayatta emekli olmak yok! Direnmekten vazgeçmeden bir şeye inanmalılar. Türkiye için bir şeye inanmaktan, dünya için bir şeye inanmaktan vazgeçmemeliler. O çok mühim. Hayvanları sevsinler. Onlar çok masum, hayvan sevgisi olmadan olmaz. Bir de hayatta yalnız yaşanmaz. Birisine âşık olmak, onunla yaşamak lazım. Biriyle hayatı paylaşmadan olmaz. Aşk gider, sevgi kalır. Yalnızlık zor.

Haberin tamamına Bizden Haberler'in Ekim sayısından ulaşabilirsiniz.