17 Mart 2020

Çanakkale’de destan yazan kahramanlar…

Bugün özgürce aldığımız her nefesi canlarıyla ödeyen ve “Çanakkale Geçilmez” sözünü tüm dünyanın belleğine kazıyan, direnişleri ile bizlere örnek olan Çanakkale Zaferi’nin kahramanlarını sizler için derledik.

Tarihler 1915’i gösterirken dilden dile dolaşarak destan haline gelecek bir vatan müdafaasının fitili ateşleniyordu. Türk ordusunun en şanlı zaferlerinden biri olarak tarihe geçen Çanakkale Zaferi, elbette ki kolay kazanılmayacaktı. Bu şanlı zaferin bedelini yaklaşık 250.000’i savaş alanında, 150.000’i de hastanelerde kaybedilen 400.000 vatan evlâdı canlarıyla ödeyecekti. Çanakkale toprakları ise dünya üzerinde yaşanan en kanlı savaşlardan birine tanıklık etmenin yanında I. Dünya Savaşı’nın iki yıl daha uzamasına, sınırların değişmesine dolayısıyla bir devrin batışına da tanıklık edecekti. Bu zaferde direnişleri ile bizlere ilham kaynağı olan kahramanların payı, şüphesiz çok büyüktü. Gelin, Çanakkale’de bir destan yazan o kahramanların bazılarının öykülerine yakından bakalım.

Çanakkale Zaferi’nin simgesi: Koca Seyit nam-ı diğer Seyit Onbaşı
1889'da Balıkesir'e bağlı Havran ilçesinin Çamlık köyünde gözlerini dünyaya açan Koca Seyit, iri yapısı nedeniyle askerde “Koca” lakabı ile anılıyordu. Askerliğinin 3. yılında Balkan Savaşı patlak verince birliği ile birlikte savaşa katılmıştı. Çanakkale Savaşı’nda topçu eri olarak görev yapıyordu... 17 Mart tarihinde İtilaf Devletleri’nin karşı atağa geçeceği bilgisi alınmıştı. 18 Mart tarihinde beklenen oldu ve önce Fransız daha sonra İngiliz zırhlıları Koca Seyit’in görev yaptığı Kilitbahir önlerine gelerek buraları yoğun bir top ateşine tuttu. Tam o sırada büyük bir gürültü koptu. Düşman gemilerinden gelen bir top mermisi cephaneliğin havaya uçmasına neden olmuştu. Bu saldırıda Seyit Onbaşı ve arkadaşı Ali, yara almadan kurtulmuştu ancak ne yazık ki ateşe devam etmelerini sağlayacak olan top mermisini kaldıran vinç parçalanmıştı. Durum pek de iç açıcı değildi. Çünkü o vinç olmadan mermiyi topun ağzına sürmek mümkün değildi. İşte tam da o sırada cephede bulunanlar bir mucizeye tanıklık edeceklerdi. Zira Koca Seyit, arkadaşı Niğdeli Ali’nin şaşkın bakışları arasında 276 kiloluk mermiyi sırtlanarak topun ağzına yerleştirmiş ve fitili ateşleyerek İngiliz gemisi Ocean’ın ağır hasar almasını sağlamıştı. Daha sonra kendisine nasıl yaptığı sorulduğunda "Cenâb-ı Hakk’ın yardımıyla” diye cevap verecekti Koca Seyit. Bu olaydan sonra Onbaşı rütbesiyle ödüllendirildi. Yıllar sonra köyüne dönmüştü. Ancak geçimini zorlukla kazanıyordu. Kendisine "Müracaat et, sana madalya versinler; maaş bağlasınlar" diyenlere ise "Biz madalya için, maaş için dövüşmedik" diyecek kadar gururlu ve vatanperver bir kişiliğe sahipti.

seyit-onbasi.jpg

Mehmet Çavuş
Mehmet Çavuş, Osmanlı Rus Savaşı sırasında Anadolu’ya göç etmek zorunda kalıp Biga’ya yerleşmiş olan Bulgaristanlı bir ailenin çocuğuydu. Mehmet Çavuş’un ailesi bu zorunlu göç sonucunda oğullarının tüm dünya ülkeleri tarafından tanınan büyük bir zaferin simge isimlerinden biri haline geleceğinden elbette ki habersizdi. “Doğduğun yer değil, doyduğun ama her şeyden önemlisi kendini ait hissettiğin yer vatanındır” sözünü doğrularcasına Mehmet Çavuş yaşamının sadece 16 yılını canı pahasına savunduğu bu vatan toprağında geçirmişti. Çanakkale Savaşı’nda adını tarihe yazdıran kahramanlardan biri olan Mehmet Çavuş gerçek bir vatanseverdi... Tarih, 25 Şubat 1915. İngilizlerin Seddülbahir çıkarması olanca şiddetiyle devam ediyordu. Mehmet Çavuş ve 15-20 kişiden oluşan birliği büyük bir kahramanlık mücadelesi veriyordu. İngiliz askerleri, Çanakkale Boğazı’nı kuvvetli bir bombardıman ateşine tutarak Türk toplarının zarar görüp kullanılamaz hale gelmesine neden oldular. İşgal kuvvetleri topların onarılması için gerekli olan vakti yaratmamak ve onarılamayacak durumda olan topların yerine yenilerinin konmasını engellemek için 4 Mart’a kadar aralıksız ateşe devam ettiler. Bu tarihe kadar toprakları canı pahasına savunan Mehmet Çavuş ve silah arkadaşları, yaklaşık 70 kişiden oluşan İngiliz askerlerinin beraberinde bir makineli tüfekle kıyıya doğru yaklaştıklarını gördüler. İngiliz askerleri tam kıyıya çıktıkları anda Mehmet Çavuş askerlerine ateş emri verdi. Hem düşman gemilerinin bombardıman ateşi hem de görece daha fazla sayıya sahip İngiliz askerlerine karşı Mehmet Çavuş ve askerleri tüm güçleriyle savaştılar. Bir ara tüfeği bozulan Mehmet Çavuş, istihkam küreği ile düşmana saldırdı. Mehmet Çavuş’un düşman askeriyle korkusuzca savaştığı bu anlar “Arıburnu Muharebeleri Raporu”nda Uluğ İğdemir tarafından şu sözlerle anlatılır: “Mehmet Çavuş’u bu savaştan birkaç ay sonra tebdili hava için Biga’ya geldiği zaman gördüm ve savaşın hikâyesini kendinden dinledim. Mehmet Çavuş savaşı şöyle anlatıyordu. ‘Ben mangamla nöbette idim. Düşman gemileri sahile şiddetli bir bombardıman ettikten sonra çıkarma yapmaya başladılar. Bu sırada gizlendiğimiz yerden çıkarak yere yattık ve düşmana ateşe başladık. Düşman da yere yatarak bize ateş ediyordu. Birbirimize çok yakındık. Bir ara tüfeğimin mekanizması işlemez oldu. Hırsımdan tüfeğimi attım. Bunu gören bir düşman neferi de ayağa kalkarak bana ateş etmeğe başladı. Hemen istihkam küreğini çekerek üzerine atıldım. Kaç kişiye vurduğumu hatırlamıyorum. Gözümü açtığım zaman kendimi sıhhiye çadırında buldum.’”

Üç saat sonunda İngilizler 23 ölü, 25 yaralı ve 4 kayıpla gemilerine geri dönerler. Savaşta Mehmet Çavuş da yaralanır ve tedavi için hastaneden sonra hava değişimine köyüne gönderilir. Ancak Mehmet Çavuş için vatanı canından daha kıymetlidir. “Arkadaşlarım cephede savaşırken ben burada yatamam” diyerek izin süresinin dolmasına bile fırsat vermeden yeniden cepheye döner. Savaş bittiğinde ise maddi yardım teklifini; "Ben vatanım için savaştım, para için savaşmadım” sözleriyle reddeder. Mehmet Çavuş Ayyıldızlı madalyayla ödüllendirilir. Ayrıca kendisine Atatürk tarafından köstekli gümüş saat ve gümüş tabaka da hediye edilir. Rivayet odur ki Türk askeri anlamına gelen Mehmetçik ismi de Çanakkale kahramanı Mehmet Çavuş’un adından gelmektedir.

mehmet-cavus.jpg

Nezahat Onbaşı
Konu vatansa gerisi teferruattır sözünün vücut bulmuş hali hiç şüphesiz Nezahat Onbaşı’dır. Türk milletinin tüm yokluklara rağmen işgal kuvvetlerine karşı direnç gösterip küllerinden yeniden doğmasında Mehmetçikler kadar, kahramanca mücadele etmiş Türk kadının da payı vardır. Kadınları, askerlerin giyecek ve yiyecek ihtiyacını karşılamanın ötesinde, sırtına çocuğunu bağlamış cepheye mermi taşırken hatta kimi zaman bizzat cepheye katılarak işgal kuvvetleriyle çarpışırken de görürüz. Bunun en güzel örneklerinden biri de Nezahat Onbaşı’dır.

Deyim yerindeyse Nezahat Onbaşı asker doğmuş bir Türk kadınıydı. 70. Alay Komutanı Hafız Halid Bey’in kızı olarak dünyaya gelen Nezahat Onbaşı, annesinin küçük yaşta vefat etmesi, babasının ise onu bırakacak kimse bulamaması nedeniyle 8 yaşında cepheyle tanıştı. Savaşın ortasında büyüyerek tüm hafızasını savaşa dair anlarla dolduran Nezahat Onbaşı, bu sürede çok iyi derecede ata binmeyi ve silah kullanmayı öğrendi. Yaşamı boyunca başta Kurtuluş Savaşı olmak üzere Konya Ayaklanması, Birinci İnönü Muharebesi, İkinci İnönü Muharebesi, Sakarya Meydan Muharebesi’nde de aktif rol almıştı. 

Nezahat Onbaşı, Çanakkale Muharebeleri’nde işgal kuvvetlerine karşı Gediz Cephesi’nde kıyasıya bir mücadele verdi. Ancak savaş bizim aleyhimize bir hâl almaya başladığında bazı askerlerin geri çekilmeye karar verdiklerini gördü. İşte tam bu noktada Nezahat Onbaşı atına atladı ve 600 kişilik alayın önünü keserek, ''Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz!'' dedi. İşte bu sözler askerler üzerinde o kadar etkili oldu ki hepsi cepheye geri döndüler ve Gediz Cephesi’ni işgal kuvvetlerinden geri aldılar. Nezahat Hanım bu savaştan sonra onbaşı rütbesi ile ödüllendirilerek Nezahat Onbaşı olarak anılmaya başlandı. Daha da önemlisi bu rütbe kendisine verildiğinde henüz 12 yaşındaydı.

Nezahat Onbaşı milli mücadeleye katkılarından dolayı İstiklal Madalyası ile onurlandırılmak istendi. Bursa milletvekili Emin Bey tarafından İstiklal Madalyası verilmesi için Meclis’e önerge verildi. Kabul edilen önerge Başkanlık Divanı’na gönderildi ancak madalya ne yazık ki kendisine bir türlü verilemedi. Nezahat Hanım da diğer kahramanlar gibi bunu bir ödül ya da madalya için yapmamıştı. Bu nedenle de bu durum için herhangi bir girişimde bulunmadı. Bu kararın üzerinden tam 65 yıl geçtikten sonra, Nezahat Onbaşı 78 yaşındayken kendisine “TBMM Şükran Belgesi” verildi.

nezahat-onbasi.jpg

Mücahide Hatice Hanım
Çanakkale Zaferi’nin bir diğer kadın kahramanı da Mücahide Hatice Hanım’dır. Onun kahramanlık öyküsü filmleri bile aratmayacak türdendir. Anafartalar 56. Fırka’da savaşa katılan Mücahide Hatice Hanım aslında İzmir’in Kemalpaşa ilçesi Ahmetli Köyü’nde yaşamını sürdüren bir Türk kadınıydı. Savaş patlak verip de ülkenin dört bir yanını işgal kuvvetleri sarınca o dönemin cinsiyetlere yüklenen görev tanımlarından sıyrılarak vatan mücadelesini hayatındaki öncelikler listesinde ilk sıraya aldı. Ancak onu diğer askerlerden farklı kılan bir özelliği vardı. Zira Mücahide Hatice Hanım savaşa erkek kılığında katılmıştı. Gelin öyküsünü kendi ifadeleriyle okuyalım.

“İzmir’in Kemalpaşa (Nif) kazasının Ahmetli köyünden Hacı Halilzâdeler’denim. Babam merhum Mehmet Efendi’dir. Çanakkale Anafartalar’da 56. fırkada silahımla muharebelere iştirak ettim. Adım Ahmet idi. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla dokuz yerimden yaralandım. Milli muharebelerimize de gönüllü iştirak ettim...”
Zafer-i Milli Gazetesi, 20 Mart 1926.
 
Mücahide Hatice Hanım Anafartalar'dan sonra yurdun dört bir yanında devam eden bağımsızlık mücadelesinde etkin bir varlık sergiledi. İzmir'de Yunan ordusuna esir düştü, İnönü Muharebeleri başta olmak üzere Kurtuluş Savaşı'nın birçok cephesinde canını dişine takarak çarpıştı. Ta ki bağımsızlık ilan edilene kadar…

Mucahide-Hatice-Hanim.jpg