19 Aralık 2021

Almanya’nın dünyaya açılan kapısı: Hamburg

Eski ama bir o kadar da dinamik olan bu şehir, klasik bir parçayı andırıyor. Herkes bu parçayı, Hamburg'u dinliyor...

Her şehrin akıllarda canlanan bir görüntüsü var. Paris’in Eyfel Kulesi, New York’un Özgürlük Heykeli gibi. Peki ya Hamburg? Hamburg için bu ikonik görüntülerden biri Speicherstadt’taki Das Teekont’un iki kanal arasında kalan görüntüsüdür. Das Teekont, 250 çeşit çay ve dünyanın çeşitli yerlerinden şekerlemeler alabileceğiniz çok samimi bir yer. Bünyesindeki gurme şeflerin sizi şaşırtmasına izin verirken manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Diğer metropollere kıyasla etrafta çok fazla gökdelen ve plaza görmesek de Speicherstadt, eskiden endüstriyel hayatın merkezi konumunda olduğunu size büyük, uzun, kızıl binalarıyla belli ediyor. Bu kızıl binalar beni buranın kızıl bir şehir olduğuna ikna etmişti, ta ki büyük bir dalga tüm ihtişamıyla görüş açıma girene dek...

Elbphilharmonie...
Basel’li mimarlar Herzog & de Meuron’un bu eşsiz eseri, esasen bir konser salonu olsa da kamusal ve özel alanları birleştirdiğinden oldukça fonksiyonel bir yapı olarak da anılıyor aynı zamanda. Teras kısmından şehri ve limanı seyretme, restoranda vakit geçirme, sahne performansları izleme, konaklama ve hatta fitness yapma olanağı bile sunuyor Elbphilharmonie. Binanın cam yüzeyiyle Hamburg’un tutarsız havasına atıfta bulunulmuş. İnsanların hem Batı’daki yağmuru hem de Doğu’daki güneşi hissetmeleri hedeflenmiş.

Speicherstadt ve Elbphilharmonie’yi de sınırları içine alan HafenCity, 2003 yılından bu yana, Avrupa’nın en büyük kentsel dönüşüm projesi olma başarısını elinde tutarak, geçmişi ve geleceği birbirine bağlıyor. Speicherstadt’tan yürüyerek Elbphilharmonie’ye vardığımda, bu projenin Avrupa’nın en büyük kentsel dönüşüm projesi olmasından daha doğru bir şey yokmuş gibi geldi. Amacına fazlasıyla hizmet eden bir proje. O eski kızıl dünyadan modern dünyaya nasıl geldiğimi anlamamıştım bile. Ticari sirkülasyon ve olanaklar dolayısıyla bu şehir yeniliklerden hiçbir zaman uzak kalmamış olsa da, artık yenilik rüzgârını Elbphilharmonie’nin devasa dalgası estiriyor. Projenin kalbi olma görevi onda gibi. Bu hareketten restoranlar da etkilenmişe benziyor. Birçok geleneksel ve modern restoran bulmak mümkün. Limanın bir başka etkisi olan çok kültürlü ortam, kendini bu alanda da gösteriyor. Her mutfağa ulaşım fazlasıyla kolay.

Keyifli buluşma noktaları
Eğer eğlence arıyorsanız rotanızı St. Pauli’ye doğru çevirmelisiniz. St. Pauli’de eğlenceyi doruklarda yaşayacağınızdan emin olabilirsiniz. Fakat buradan bahsedildiğinde öne çıkan bir başka nokta da çarşamba günleri kurulan St. Pauli Gece Pazarı oluyor. Akşamüstü saat 16:00 gibi başlayıp akşam saat 22:00 – 23:00 gibi biten, birçok mutfak malzemesini ve yiyeceği taze bir şekilde sunan bu pazardan yiyecek ve içeceklerini alanlar, alandaki sahnede sergilenen canlı performanslar eşliğinde keyifli vakit geçiriyorlar. Bu rutin, burayı herkesin “iş sonrası” buluşma alanına çevirmiş durumda.

Şehirde gezerken bazen Amsterdam havası hissedilse de sizi ciddi anlamda Amsterdam’a taşıyacak yer St. Pauli’nin içinde yer alıyor; Reeperbahn... Red Light District’in beyninizin bir köşesinde canlanmasına sebep olan Reeperbahn’da sınırları zorlayan eğlence anlayışına merhaba diyebilirsiniz.

St. Pauli sınırlarından çıkmadan sahile doğru indiğimizde, hemen nehrin kıyısında Fischmarkt’la karşılaşıyoruz. Kasım-Mart ayları arasında 07:00 ila 09:30 arası, Nisan-Ekim aylarında ise 05:00-09:30 arası hizmet veren bu market sadece erkenci kuşlara değil, cumartesi günü kendini St. Pauli’nin çılgın gece hayatına bırakan eğlence tutkunlarına da hitap ediyor. Deniz ürünlerinin yanında giyim, meyve-sebze gibi birçok çeşidi de burada bulabilirsiniz. Fakat Fischmarkt’ın sadece pazar günleri hizmet verdiğini aklınızda bulundurmalısınız, aksi takdirde eliniz boş dönebilirsiniz.

Elbe Nehri’ni ıslanmadan nasıl geçersiniz?
Fischmarkt’tan limana doğru yürürken karşınıza çıkacak eski Elbe Tüneli (Alter Elbtunnel) sizi yerin yirmi dört metre altına indirerek kent merkezinden Hamburg Limanı’na taşıyor. Dört yüz yirmi altı metre uzunluğundaki bu tünelde ilerlerken nehrin altında olduğunuzu dışarıyla olan sıcaklık farkından anlayabiliyorsunuz. Ayrıca nehirdeki canlıları işleyen seramik eserler de size bu duyguyu veriyor. 1911 yılında Hamburg Limanı’nın gelişiminin gereksinimlerine cevaben inşa edilen Elbe Tüneli, Avrupa’nın ilk nehir tüneli olma unvanına sahip. Tünel, araçlara belirli saatlerde, yayalara ise zaman kısıtlaması olmaksızın açık.

Gün yüzüne çıktığımızda geçmişten fazla kopmadan Landungsbrüke’den devam ediyoruz. Rickmer Rickmers başta olmak üzere birçok tarihî yelkenliyi görebilir, hediyelik eşya alışverişi yapabilir ve liman boyu dizili restoranlarda Elbe’ye karşı günün yorgunluğunu atabilirsiniz.

Beni her monotonluğun içinde bir sürprizle karşılayan ve geçmişle geleceğin, kültürlerin, insanların el ele yaşayabileceğini gösteren, Almanya’nın dünyaya açılan kapısı Hamburg’un sizi de kucaklayacağından emin olabilirsiniz!