14 Ocak 2020

Ruhunuzu ele geçirecek bir güzellik: Apolyont

Bazen dünyanın tüm güzellikleri hemen yanı başımızda, gözümüzün önündeyken, günlük hayatın telaşı yüzünden onları fark edemeyiz. Kimi zaman küçük, daracık bir patika yol, bizim oradaki tüm yaşanmışlıklara içten, coşkulu bir merhaba dememizi sağlar. İşte böyle küçük ama tarih kokan bir mekânla tanışmak isterseniz rotanızı Bursa Gölyazı’ya çevirin deriz, zira orada merhabanız bir tarih tarafından coşkuyla karşılanacaktır.
 
Tarih sayfalarında kendisine Apolyont adıyla yer bulan Gölyazı, Bursa-İzmir yolu üzerinde Karacabey’e gelmeden, Uluabat Gölü kıyısında yaşamını balıktan kazanan, elleri ağlara dolanmış, insanların yeridir.
Apollonia Ryndacum adını Bergama Kralı Attalos II, Kraliçe Apollonis’i onurlandırmak için verdi denilse de, bu adın Helenistik dönemden çok önceleri buraya yerleşenlerce verildiği düşünülüyor. Apolyont hakkında bir de efsane bulunmaktadır.

Efsaneye göre, Marmara Denizi’nin güneyinde bulunan Odryses Çayı, Bandırma’dan denize dökülürmüş. Bugünkü Uluabat Gölü’nün olduğu yerde Apollonia Krallığı, Odryses Çayı’nın bulunduğu yerde de Melde Krallığı kuruluymuş. Melde Kralı, Apollonia kralının kızını oğluna istemiş. Ancak kız, bu izdivaca gönlü olmadığı için prensle evlenmemiş. Apollonia Kralı da kızını korumak için, bir tepe üzerinde saray yaptırarak kızını buraya saklamış. Bunun üzerine çileden çıkan Melde Kralı, oğluna istediği kızı alamamaktan dolayı kırılan onurunu onarmak için intikam alma yoluna gitmiş ve Odryses Çayı’nın yolunu değiştirip Apollonia kentinin bulunduğu topraklara akmasını sağlamış. Böylece tüm Apollonia toprakları sular altında kalırken prensesin bulunduğu sarayın çevresi sularla çevrili bir ada olarak kalmış. İşte efsaneye göre Uluabat Gölü ve kıyısındaki Apolyont (Gölyazı) köyü de böyle oluşmuş.

shutterstock_1376977274.jpg
Apolyont’un tarihi M.Ö 5. yüzyıla kadar uzanıyor. Uzun bir süre Bergama Krallığı hakimiyetinde kalan antik kent Apolyont, Roma devrinde Edremit’e (Adramytterion) bağlanmış. M.S. 3. yüzyıldaki savaşlarla tahrip olan antik kent, Hıristiyanlığın yayılmasıyla birlikte yeniden bölgesel bir önem kazanmış. 14. yüzyılda Osmanlı egemenliğine katılan Gölyazı (Apolyont), bugünkü sınırları olan yarımada üzerinde yerleşmiştir. Antik kentin bazı kalıntıları yüzeyde görülmekle birlikte buluntuların önemli bir kısmı Bursa Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Uluabat Gölü’ndeki adalardan biri olan Kız Adası’nda duvar kalıntıları görülebilen Apollon Tapınağı bulunuyor. Gölyazı’nın girişinde yer alan bir başka tarihi eser olan ve 19. yy’da inşaa edilen Hagios Georgios Rum Kilisesi ise üzerine düşen bir yıldırım sonucunda bir harabeye dönmüş olarak duruyor.

Eşsiz bir manzara eşliğinde hayallere dalıp gitmek…
134 kilometrelik alanıyla Türkiye sınırları içinde orta büyüklükteki göllerden birisi olan tektonik Uluabat Gölü üzerinde, en büyüğü Halilbey Adası olmak üzere irili ufaklı dokuz adet ada bulunuyor. Ekolojik yönden bol besin içeren ve sığ bir göl olan Uluabat Gölü, yüzbinlerce su kuşuna beslenme ve barınma olanağı sağlıyor. Göl, bu özelliği nedeniyle “Su Kuşları Bakımından Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması” için imzalanan Ramsar Anlaşması’yla koruma altına alınan önemli sulak alanlardan biri. Pek çok göçmen kuşun uğrak yeri olan Uluabat Gölü’nde üreyen kuş türleri hayli geniş bir çeşitlilik gösteriyor.

shutterstock_1234771783.jpg

Uluabat Gölü’nün bu ekolojik zenginliği içinde en önemli yeri ise kuşkusuz gölde yetişen tatlı su balıkları alıyor. Gölde sazan, İsrail sazanı ve turna başta olmak üzere 10′u aşkın farklı türde balık avlanabiliyor.

Uluabat Gölü gün batımı ve doğumunda seyrine doyum olmayan bir renk cümbüşü sunuyor. Her renkte biraz kendinizi, biraz da Uluabat Gölü’nü keşfediyorsunuz. Uluabat Gölü’nü çevreleyen kervansaray, kilise, camii ve eski tarz köy evleriyle, zaman da farklılaşıyor.

shutterstock_127894172.jpg

Alandaki doğal güzellikler yalnızca göl ve köylerle sınırlı değil. Göl çevresinde yapacağınız gezintilerde kısa sürede değişen manzaralarla ve bakir alanlarla karşılaşabilirsiniz. Buralarda doğal bitki örtüsünün gölden köylerdeki yamaçlara oradan tepelere kadar şaşırtıcı değişimini gözlemlemek, doğa belgeselleri kadar heyecan vericidir. Gölyazı’nın nilüferleri, Akçalar’ın göl soğanları, Fadıllı’nın zengin meyve bahçeleri, Akçapınar-Onaç köylerinin yamaçlarını süsleyen erguvan ve defneler...

Özetle gün olur alıp başınızı gitmek isterseniz, Orhan Veli’nin şiirindeki gibi gölden yeni çıkan ağların kokusuyla, su kuşlarının peşi sıra Uluabat Gölü kıyısındaki Apolyont (Gölyazı) ve adaları sizi bekliyor olacak...