02 Şubat 2023

Geçmiş ve gelecek arasındaki espirili çizgi: Karikatür

Uzun uzun anlatılacak konu ve durumları, esprili bir yazı dili ve resimle okuyucuya aktaran karikatür, Rönesans’tan beri hayatımızın içerisinde. Peki kişilerin  ve olayların ayrıntılarına girmeden insana ayna tutan karikatür nasıl ortaya çıktı? Gelin birlikte inceleyelim.

Karikatür; olayları ya da insana ait davranışı gülünç, düşündürücü ya da hicvedici biçimde anlatmaya yardımcı olmanın yanı sıra; işlediği konularla bağlantılı olarak geçmişten bugüne kadar büyük bir arşiv olma özelliğini de elinde bulunduruyor. Peki mizahı ve yergiyi bir araya getiren bu sanat dalının nasıl ortaya çıktığını merak ediyor musunuz? Cevabınız “evet” ise, çizgilerin rehberliğinde yola revan oluyoruz.

Rönesans ile birlikte Avrupa coğrafyasında her alanda bir değişim ve aydınlanma yaşandı. Bu aydınlık dönem başta sanatta olmak üzere beraberinde pek çok yenilik getirdi. Bunlardan bir tanesi de karikatür. Ünlü ressam Leonardo Da Vinci tarafından ilk örnekleri ortaya konan karikatür, durumları anlık olarak yansıtabilmesi sayesinde pek çok kişiyi de etkisi altına aldı. Bu isimlerden bir diğeri de İtalyan heykeltıraş ve mimar olan Gian Lorenzo Bernini… O da karikatüre kendi bakış açısıyla yaklaşan ve farkını vurgulayacak şekilde insanı birkaç çizgiyle mizahı bir biçimde anlatmayı tercih edenlerden. Gelgelelim bu sanatın icra edilmesinin yalnızca İtalya ile sınırlı kaldığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Komşu ülke İspanya sınırlarına da varan bu sanat dalı; daha sonra İngiltere ve Fransa’ya doğru bir yol izleyerek Avrupa semalarına da ulaşıyor. Karikatür kendine has anlatım tarzı ve okuyucuda hangi duyguyu uyandırırsa uyandırsın öğretici bir yanı olması sebebiyle dahil olduğu tüm toplumlar tarafından kabul görüyor. Bir nevi insanı insana resimle anlatma sanatı olan karikatür, insanlık tarihine etki eden olayları ve eserlerin ortaya konduğu dönem içerisinde ele alınan konuları tüm çıplaklığıyla göstermesi açısından da son derece önemli bir görev üstleniyor. Peki Avrupa’da giderek yayılan karikatür Anadolu topraklarına nasıl ulaşıyor? 

Kendine yer bulması zor olmadı
Karikatür, coğrafyamızda varlık göstermeden hemen önce toplumu düşündüren, güldüren, didaktik mesajlar veren orta oyunları ve fıkralar yaşam içerisinde önemli bir yer tutuyordu. Kendine has komik figürlerin kullanıldığı Karagöz ve Hacivat perde oyunu buna en güzel örneklerden biri olarak verilebilir. İçerisinde barındırdığı kıssadan hisselerle Nasreddin Hoca fıkraları bir başka örnek olarak gösterilebilir. Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere karikatürün Anadolu topraklarında kendisine yer edinmesi için çok da uzun bir alışma süreci gerektirmediğini söylemek mümkün. Öyle ki, ilk karikatür 1867 yılında yayınlanıyor. Bu gelişmenin akabinde tam üç sene sonra 1870 yılında ilk gülmece dergisi Diyojen’in yayın hayatına başlaması, pek çok derginin peş peşe faaliyet göstermesine de ön ayak oluyor.  Gel gelelim, Birinci Meşrutiyet döneminin 93 harbinden sonra uzun soluklu olmaması ve basın dahil olmak üzere pek çok alanı sınırlayan istibdat döneminin yaşanması ile birlikte karikatürsüz bir döneme geçiş başlıyor. Amma velakin bu uzun soluklu ara İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle beraber son buluyor ve çizgilerin espirili yanını yansıtan bu sanat dalı yeniden bu coğrafyada varlığını sürdürmeye başlıyor. Yıllar birbirini kovaladıkça Anadolu coğrafyasında anlatım biçimi zaman içerisinde değişime uğruyor ve günümüzde resmedilen son halini alıyor. Peki bu farklılıklar neden yaşanıyor? 

Yazının hakimiyeti giderek azalıyor
Karikatüristlerin ele aldığı konular siyaset, günlük yaşam, ekonomik gelişmeler çerçevesinde sınırlı kalsa da; değişimlerin çizimler üzerinde gerçekleştiğini söylemek mümkün. Öyle ki, ilk dönem Türk karikatürleri kendisinden bir sonrakiyle bile karşılaştırıldığında gerçekçi çizimleriyle kolayca ayrışıyor. Bu sebeple o dönem ortaya konan çalışmalarda verilmek istenen hissiyat ya da mesaj resim ile değil; açıklamalar ve konuşmalar üzerinden anlatılıyor. Kısaca, o dönemde işin esprisi kılıçtan keskin kalemin ucunda yatıyor. Gelgelelim böyle bir yol izlenmesinin altında öğretici bir sebep yatıyor olabilir. Öyle ki karikatürün yeni bir dal olmasından dolayı, okuyucuların neyi, nasıl ve hangi sırayla okuması gerektiğini anlatabilmek için böyle bir yol izlendiği sonucu çıkarılabilir. Pek tabii bu durum zaman içerisinde değişim gösteriyor. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte yapılan reformların en önemlilerinden olan yeni Türk alfabesinin kabulü, okur yazar oranını arttırdığı gibi etkisini basın yayın araçlarında gösteriyor ve bu tesir altında şekillenen karikatür de pek çok gazetenin sayfasında kendisine yer bulmaya başlıyor. Bu dönem aynı zamanda Cemal Nadir Güler, Münif Fehim Özarman, Ramiz Gökçe, Kozma Togo, Salih Erimez ve adını sayamadığımız pek çok usta karikatüristin yetişmesine vesile oluyor. Peki klasik karikatür döneminde çizimlerde nasıl bir değişim yaşanıyor? Karikatürün günlük olayları ele alması çizim üzerinde çok fazla ayrıntıya yer verilmesini ne yazık ki mümkün kılmıyor. Bu da önceleri detaylı bir şekilde yapılan çizimlerin pabucunu dama atıyor. Bir diğer değişim ise, şaşıran kişinin şapkasının uçması ya da zarar gören birinin başının etrafında yıldızların dönmesi gibi Avrupa’daki karikatürlerde yer alan şablonların kullanılmaya başlanması. En önemli farklılıklardan bir diğeri ise, karikatür üzerinde yer verilen olay, mekan ve kişileri anlatan yazılarda da azalma olması. İlk dönemden gelen bir alışkanlık olması sebebiyle yazıdan tam manasıyla vazgeçilmese de yine de daha az yer kaplayacak şekilde yer verilmeye devam ediliyor. Karikatür dünyasındaki dönüşüm tabii ki bunlarla sınırlı kalmıyor. 

Çizgiler güldürmüyor, düşündürüyor
1950 yılına gelindiğinde Türkiye’de çağdaş karikatür dönemine geçiş başlıyor. Şüphesiz ki bu dönemde en büyük değişim çizimde yaşanmaya devam ediyor. Öyle ki, radikal bir şekilde yazı karikatür üzerinden tamamen kaldırılıyor. Bu dönemde yazısız karikatürler Turhan Selçuk, Ali Ulvi Ersoy ve Ferruh Doğan tarafından ortaya konuyor. Amma velakin, yazıya yer verilmemesi, durumların ya da olayların yalnızca çizimle anlatılması karikatüre olan ilginin zaman içerisinde azalmasına neden oluyor. Üstelik çizimlerde farklılık yaratılmaması okuyucunun zihninde karikatürün güldürmek için değil; ders çıkarmak için okunması gereken didaktik bir şey olduğu düşüncesini yaratıyor. Ancak bu durum elbette sonsuza kadar devam etmiyor ve 1970’lerin başında bir kez daha değişime uğrayan karikatür, espirili bakış açısını yeniden kazanıyor. Anlatım tekniklerinde çizgi romanlara özgü konuşma balonları, kendine has noktalama işaretlerinin kullanılması karikatüre adeta can suyu oluyor. Oğuz Aral’ın Gırgır dergisini çıkarması, Avni karakterinin önemli bir yer tutması bu dönemin en büyük alametifarikası olarak gösterilebilir.

1800’lü yıllardan 2000’li yılların neredeyse sonuna kadar gelen karikatür, Aziz Nesin’in dediği gibi izahı olmayan durumların mizahını daha uzun yıllar yapmaya devam edecek gibi görünüyor.